sonra bir köşede bir saraya rast geldim. üstünde “sa-
id” ismini gördüm. Merak ettim. daha dikkat ettim, su-
retimi üstünde gördüm gibi bana geldi. kemal-i taaccü-
bümden bağırarak, aklım başıma geldi, ayıldım.
İşte, o vakıa-i hayaliyeyi sana tabir edeceğim. Allah
hayır etsin.
İşte, o şehir ise, hayat-ı içtimaiye-i beşeriye ve medi-
ne-i medeniyet-i insaniyedir. o sarayların her birisi, birer
insandır. o saray ehli ise, insandaki göz, kulak, kalp, sır,
ruh, akıl gibi letaif ve nefis ve heva ve kuvve-i şeheviye
ve kuvve-i gadabiye gibi şeylerdir. Her bir insanda her
bir lâtifenin ayrı ayrı vazife-i ubudiyetleri var; ayrı ayrı
lezzetleri, elemleri var. nefis ve heva, kuvve-i şeheviye
ve gadabiye, bir kapıcı ve it hükmündedirler.
İşte o yüksek letaifi, nefis ve hevaya musahhar etmek
ve vazife-i asliyelerini unutturmak, elbette sukuttur, te-
rakki değildir. sair cihetleri sen tabir edebilirsin.
üçünCü nükte
İnsan, fiil ve amel cihetinde ve sa’y-i maddî itibarıyla
zayıf bir hayvandır, âciz bir mahlûktur. onun, o cihette-
ki daire-i tasarrufatı ve malikiyeti o kadar dardır ki, elini
uzatsa, ona yetişebilir. Hatta, insanın eline dizginini ve-
ren hayvanat-ı ehliye, insanın zaaf ve acz ve tembelliğin-
den birer hisse almışlardır ki, yabanî emsallerine kıyas
edildikleri vakit, azîm fark görünür (ehlî keçi ve öküz, ya-
banî keçi ve öküz gibi).
âciz:
zayıf, güçsüz.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
amel:
fiil, iş, emek.
azîm:
büyük.
cihet:
yön.
daire-i tasarrufat:
tasarruflar da-
iresi, sevk ve idare etme dairesi.
dizgin:
idare, yönetim.
ehlî:
evcil.
elem:
dert, üzüntü, acı.
emsal:
benzer.
fiil:
davranış, hareket.
hayat-ı içtimaiye-i beşeriye:
in-
sanlara ait olan sosyal hayat.
hayvanat-ı ehliye:
evcil hayvan-
lar.
heva:
istek, arzu, nefse ait olan
şeylere düşkünlük.
hisse:
pay.
hüküm:
bir şey hakkında veri-
len karar.
itibarıyla:
bakımından.
kemal-i taaccüp:
tam hayret-
te kalmak.
kuvve-i gadabiye:
hiddet, öf-
ke duygusu.
kuvve-i şeheviye ve gadabi-
ye:
cinsel istek ve öfke duygu-
ları.
kuvve-i şeheviye:
dünya
zevklerine istek duygusu; cin-
sel istek.
kıyas:
karşılaştırma.
letaif:
lâtifeler, duygular.
lezzet:
hoşa giden şeyler, tat
olma.
mahlûk:
yaratık.
malikiyet:
sahib olma.
medine-i medeniyet-i insani-
ye:
insanlığın medeniyet şehri.
musahhar:
emir altına giren.
nefis:
insandaki bedenî canlı-
lık; yeme, içme, şehvet gibi bi-
yolojik ihtiyaçlara duyulan ta-
biî istek insanın kötülüğü iste-
yen yönü.
nükte:
ince söz ve mana.
sair:
diğer.
sa’y-i maddî:
maddî çalışma.
sukut:
düşme, alçalma.
suret:
resim.
sır:
kalbe konulan bir lâtife,
duygu.
tabir:
yorum.
terakki:
ilerleme, gelişme.
vakit:
zaman.
vakıa-i hayaliye:
hayalî hâdi-
se.
vazife-i asliye:
asıl vazife.
vazife-i ubudiyet:
kulluk vazi-
fesi.
yabanî:
yabana ait, evcil ol-
mayan.
zaaf:
zayıflık, güçsüzlük.
Y
irmi
ü
çünCü
S
öz
| 132 |
iMan ve küfür Muvazeneleri