İman ve Küfür Muvazeneleri - page 138

gördüm. teessüf ve hayretimden, “eyvah!” dedim. Bir-
den, o han kapısında bana nasihat eden zatın sesini işit-
tim. dedi:
“Aklın başına geldi mi?”
dedim: “evet geldi. Fakat kuvvet kalmadı, çare yok.”
dedi: “tevbe et, tevekkül et.”
dedim: “ettim.”
Ayıldım. eski said kaybolmuş; Yeni said olarak ken-
dimi gördüm.
İşte, o vakıa-i hayaliyeyi, Allah hayır etsin, bir iki kıs-
mını ben tabir edeceğim; sair cihetleri sen kendin tabir
et.
o yolculuk ise, âlem-i ervahtan, rahm-ı maderden,
gençlikten, ihtiyarlıktan, kabirden, berzahtan, haşirden,
köprüden geçen ebedülâbâd tarafına bir yolculuktur.
o altmış altın ise, altmış sene ömürdür ki, bu vakıayı
gördüğüm vakit, kendimi kırk beş yaşında tahmin edi-
yordum. senedim yok, fakat bâkî kalan on beşinden ya-
rısını ahirete sarf etmek için, kur’ân-ı Hakîm’in halis bir
tilmizi beni irşat etti.
o han ise, benim için İstanbul imiş.
o şimendifer ise, zamandır. Her bir yıl bir vagondur.
o tünel ise, hayat-ı dünyeviyedir.
o dikenli çiçekler ve meyveler ise, lezaiz-i nâmeşru-
adır ve lehviyat-ı muharremedir ki, mülâkat esnasında,
ahiret:
öbür dünya.
âlem-i ervah:
ruhlar âlemi.
bâkî:
geride kalan.
berzah:
ruhların kıyamete ka-
dar bekleyeceği, dünya ile ahi-
ret arasındaki yer.
cihet:
yön.
ebedülâbâd:
sonsuzluk; cen-
net.
esnasında:
anında, sırasında.
halis:
her amelini, yalnız Allah
rızası için işleyen.
han:
yolcuların misafir olduğu
bina.
haşir:
kıyametten sonra bü-
tün insanların diriltilip toplan-
dıkları yer.
hayat-ı dünyeviye:
dünya ha-
yatı.
irşat:
doğru yolu gösterme.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
lehviyat-ı muharreme:
ha-
ram kılınmış olan eğlenceler.
lezaiz-i nameşrua:
helâl ol-
mayan lezzetler.
mukabil:
karşı, karşılık.
mülâkat:
görüşme, kavuşma,
birleşme.
nasihat:
öğüt.
rahm-ı mader:
ana rahmi.
sair:
diğer.
sarf:
harcama.
senet:
dayanılacak güvenile-
cek şey.
şimendifer:
tren.
tabir:
yorum.
teessüf:
üzülme, üzüntü.
tevbe:
af dileme.
tevekkül:
Allah’a dayanma ve
güvenme.
tilmiz:
öğrenci, talebe.
vakit:
zaman.
vakıa:
mevcut olay.
vakıa-i hayaliye:
hayalî olay.
zat:
kişi.
Y
irmi
ü
çünCü
S
öz
| 138 |
iMan ve küfür Muvazeneleri
1...,128,129,130,131,132,133,134,135,136,137 139,140,141,142,143,144,145,146,147,148,...412
Powered by FlippingBook