İman ve Küfür Muvazeneleri - page 139

tasavvur-i zevaldeki elem kalbi kanatıyor; müfarakatında
parçalıyor, cezayı dahi çektiriyor.
Şimendifer hademesi demişti: “Beş kuruş ver. onlar-
dan istediğin kadar vereceğim.” onun tabiri şudur ki:
İnsanın helâl sa’yiyle meşru dairede gördüğü zevkler,
lezzetler keyfine kâfidir, harama girmeye ihtiyaç bırak-
maz. sair kısımları sen tabir edebilirsin.
dördünCü nükte
İnsan, şu kâinat içinde pek nazik ve nazenin bir çocu-
ğa benzer. zaafında büyük bir kuvvet ve aczinde büyük
bir kudret vardır. Çünkü, o zaafın kuvvetiyle ve aczin
kudretiyledir ki, şu mevcudat, ona musahhar olmuş.
eğer insan zaafını anlayıp, kàlen, hâlen, tavren dua etse
ve aczini bilip istimdat eylese, o teshirin şükrünü eda ile
beraber, matlûbuna öyle muvaffak olur ve maksatları
ona öyle musahhar olur ki, iktidar-ı zatîsiyle onun aşr-ı
mişarına muvaffak olamaz. Yalnız, bazı vakit, lisan-ı hâl
duasıyla hâsıl olan bir matlûbunu, yanlış olarak kendi ik-
tidarına hamleder.
Meselâ, tavuğun yavrusunun zaafındaki kuvvet, tavu-
ğu aslana saldırtır. Yeni dünyaya gelen aslanın yavrusu,
o canavar ve aç aslanı kendine musahhar edip, onu aç
bırakıp kendi tok oluyor. İşte, cây-ı dikkat, zaaftaki bir
kuvvet ve şayan-ı temaşa bir cilve-i rahmet!..
nasıl ki, nazdar bir çocuk, ağlamasıyla, ya istemesiy-
le, ya hazin hâliyle, matlûplarına öyle muvaffak olur ve
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 139 |
Y
irmi
ü
çünCü
S
öz
teshir:
boyun eğdirme.
vakit:
zaman.
zaaf:
zayıflık.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
aşr-ı mişar:
yüzde bir.
cây-ı dikkat:
dikkate edilecek
nokta.
cilve-i rahmet:
rahmet görün-
tüsü.
dua:
Allah’a yalvarma, isteme.
eda:
ödeme.
elem:
acı üzüntü.
hademe:
hizmetçi.
hâlen:
hâl ile, hareketle, dav-
ranışla.
haml:
yükleme; isnat etme.
haram:
İslâmiyetçe yasakla-
nan işler.
hazin:
hüzünlü, üzüntülü.
iktidar-ı zatî:
kendi zatının
kuvveti.
istimdat:
yardım isteme.
kâfi:
yeterli.
kâinat:
bütün âlemler.
kàlen:
sözle, söyleyerek.
kudret:
güç, kuvvet.
lisan-ı hâl:
hâl dili.
maksat:
gaye, istek.
matlûp:
istek, istekler, arzu.
meşru:
dinin müsaade ettiği.
mevcudat:
varlıklar.
musahhar:
boyun eğen, emir
altına giren.
muvaffak:
başarılı, ulaşır.
müfarakat:
ayrılma.
nazdar:
nazlı.
nazenin:
nazlı.
nazik:
narin, ince.
nükte:
ince söz ve mana.
sair:
diğer.
sa’y:
çalışma.
şayan-ı temaşa:
seyretmeye
değer.
şimendifer:
tren.
tabir:
yorum, yorumlama.
tasavvur-i zeval:
her hangi bir
şeyin yok olacağını düşünme.
tavren:
tavırla, davranışla.
1...,129,130,131,132,133,134,135,136,137,138 140,141,142,143,144,145,146,147,148,149,...412
Powered by FlippingBook