ey ahsen-i takvimde yaratılan ve sû-i ihtiyârıyla esfel-i
safilîn tarafına giden insan-ı gafil! Beni dinle. Ben de se-
nin gibi gençlik sarhoşluğuyla, gaflet içinde, dünyayı hoş
ve güzel gördüğüm hâlde, gençlik sarhoşluğundan ihti-
yarlık sabahında ayıldığım dakikada, o güzel zannettiğim,
ahirete müteveccih olmayan dünyanın yüzünü nasıl çir-
kin gördüğümü ve ahirete bakan hakikî yüzü ne kadar
güzel olduğunu, on Yedinci sözün İkinci Makamındaki
iki levha-i hakikate bak, sen de gör.
Birinci levha
: ehl-i dalâlet gibi, fakat sarhoş olmadan,
gaflet perdesiyle eskiden gördüğüm ehl-i gaflet dünyası-
nın hakikatini tasvir eder.
ikinci levha
: ehl-i hidayet ve huzurun hakikat-i dün-
yalarına işaret eder. eskiden ne tarzda yazılmış, o tarzda
bıraktım. Şiire benzer, fakat şiir değillerdir.
(1)
o
º«/
µn
`?r
G o
º«/
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G BÉn
æn
àr
ªs
?n
Y Én
e s
’p
G BÉn
æn
d n
ºr
?p
Y n
’ n
?n
fÉn
ër
Ñ
°o
S
k
In
ór
?o
Y r
?o
?r
MGn
h @ i/
ôr
en
G /
‹ r
öu
ùn
jn
h @ ip
Qr
ón
°U p
‹ r
ìn
ôr
°TG u
Ün
Q
(2)
@ /
‹r
ƒn
b Gƒo
¡n
?r
Øn
j @ /
ÊÉn
°ùp
d r
øp
e
p
ABÉn
ª°n
S p
¢ùr
ªn
°T p
ás
jp
ón
Mn
’r
G p
án
Ø«/
£s
?dG p
ás
jp
ós
ªn
ëo
Ÿr
G p
äGs
òdG n
¤n
Y u
?°n
U s
ºo
¡
s
?dn
G
p
?n
?n
a p
Ör
£o
bn
h p
?n
Ón
ér
dG p
QGn
ón
e p
õ`n
cr
ôn
en
h p
QGn
ƒr
fn
’r
G p
ôn
¡r
¶n
en
h p
QGn
ôr
°Sn
’r
G
r
?p
bn
Gn
h ?/
ar
ƒn
N r
øp
en
G n
?r
«n
dp
G =/
? u
öp
ùp
Hn
h n
?r
jn
ón
d /
?p
ô°n
ùp
Hn
h s
ºo
¡
s
?dn
G @ p
?Én
ªn
ér
dG
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 145 |
Y
irmi
ü
çünCü
S
öz
müteveccih:
bir tarafa yönelmiş.
rab:
yaratan, büyüten, terbiye
eden Allah.
tarz:
şekil.
tasvir:
anlatma.
tenzih:
kusur ve noksandan. uzak
tutma.
zannetmek:
sanmak.
ahiret:
öbür dünya.
ehl-i dalâlet:
batıl inanç sahip-
leri.
ehl-i gaflet:
ahireti unutanlar,
farkında olmayanlar.
ehl-i hidayet ve huzur:
hida-
yet ve doğru yolda olanlar ve
huzur ehli.
gaflet:
dikkatsizlik, ihmal.
hak:
en güzel ve en iyi şekilde.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i dünya:
dünyanın
gerçeği.
hakikî:
gerçek.
hâl:
durum.
hikmet:
her şeyin belirli gaye-
lere yönelik olarak, manalı,
faydalı ve tam yerli yerinde ol-
ması.
işaret:
gösterme.
levha-i hakikat:
gerçeği gös-
teren levha.
makam:
kısım, bölüm.
muhakkak:
şüphesiz.
1.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yok-
tur. Muhakkak ki Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)
2.
Gönlüme genişlik ver, Rabbim. • İşimi kolaylaştır. • Dilimden tutukluğu çöz. • Tâ ki sözü-
mü iyice anlasınlar. (Taha Suresi: 25-28.)