İman ve Küfür Muvazeneleri - page 135

İşte, edna bir şuuru olan anlar ki, ikinci hizmetkâra ve-
rilen bin altın, bir kat elbise almak için değildir; belki,
mühim bir ticaret içindir.
Aynen onun gibi, insandaki cihazat-ı maneviye ve le-
taif-i insaniye ki, her birisi hayvana nispeten yüz derece
inbisat etmiş. Meselâ, güzelliğin bütün meratibini fark
eden insan gözü ve taamların bütün çeşit çeşit ezvak-ı
mahsusalarını temyiz eden insanın zaika-i lisaniyesi ve
hakaikın bütün inceliklerine nüfuz eden insanın aklı ve
kemalâtın bütün envaına müştak insanın kalbi gibi, sair
cihazları, aletleri nerede? Hayvanın pek basit, yalnız bir
iki mertebe inkişaf etmiş aletleri nerede? Yalnız şu kadar
fark var ki, hayvan, kendine has bir amelde—münhası-
ran o hayvanda bir cihaz-ı mahsus-ziyade inkişaf eder.
Fakat o inkişaf, hususîdir.
İnsanın cihazat cihetiyle zenginliği şu sırdandır ki: Akıl
ve fikir sebebiyle, insanın hasseleri, duyguları fazla inki-
şaf ve inbisat peyda etmiştir. Ve ihtiyacatın kesreti sebe-
biyle, çok çeşit çeşit hissiyat peyda olmuştur. Ve hassa-
siyeti çok tenevvü etmiş; ve fıtratın camiiyeti sebebiyle,
pek çok makasıda müteveccih arzulara medar olmuş; ve
pek çok vazife-i fıtriyesi bulunduğu sebebiyle, alât ve ci-
hazatı ziyade inbisat peyda etmiştir. Ve ibadatın bütün
envaına müstait bir fıtratta yaratıldığı için, bütün kema-
lâtın tohumlarına cami bir istidat verilmiştir.
İşte şu derece cihazatça zenginlik ve sermayece kes-
ret, elbette ehemmiyetsiz, muvakkat şu hayat-ı dünyevi-
yenin tahsili için verilmemiştir. Belki, şöyle bir insanın
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 135 |
Y
irmi
ü
çünCü
S
öz
mertebe:
derece.
muvakkat:
geçici.
mühim:
önemli.
münhasıran:
sadece.
müstait:
kabiliyetli kimse.
müştak:
arzulu.
müteveccih:
yönelen.
nispeten:
oranla, kıyasla.
nüfuz:
içine girebilme; anlayabil-
me.
peyda:
hâzır hâle gelmek.
sair:
diğer, başka.
sermaye:
ana para.
sır:
sebep, hakikat.
şuur:
bilinç.
taam:
yemek.
tahsil:
elde etme.
temyiz:
inceleyip seçme, ayırt et-
me.
tenevvü:
çeşitlenme.
ticaret:
alış, veriş.
vazife-i fıtriye:
yaratılışa ait vazi-
fe.
zaika-i lisaniye:
dilin tad alma his-
si.
ziyade:
çok, fazla.
alât:
aletler.
arzu:
istek.
cami:
toplayan, içine alan.
camiiyet:
farklı bir çok özelliği
içinde bulundurma.
cihaz:
aza, organ.
cihazat:
cihazlar, maddî ve
manevî organlar, duygular.
cihazat-ı maneviye:
manevî
organlar; hisler ve duygular.
cihaz-ı mahsus:
tek bir kabili-
yet, yetenek.
cihet:
yön.
edna:
en aşağı, en küçük.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
enva:
çeşitler.
ezvak-ı mahsusa:
özel zevk-
ler.
fıtrat:
yaratılış, maddî ve ma-
nevî yapı.
hakaik:
gerçekler.
has:
kendine ait
hassasiyet:
hassaslık.
hasse:
duyu, duygu.
hayat-ı dünyeviye:
dünya ha-
yatı.
hissiyat:
hisler, duygular.
hizmetkâr:
hizmetçi.
hususî:
şahsî, özel.
ibadat:
ibadetler.
ihtiyacat:
ihtiyaçlar.
inbisat peyda etmek:
gelişme
göstermek.
inbisat:
yayılma, genişleme,
açılıp gelişme.
inkişaf:
açılma, gelişme.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
kemalât:
mükemmellikler, ol-
gunluklar.
kesret:
çokluk.
letaif-i insaniye:
insanın ma-
nevî duyguları.
medar:
sebep.
meratip:
mertebeler, derece-
ler.
1...,125,126,127,128,129,130,131,132,133,134 136,137,138,139,140,141,142,143,144,145,...412
Powered by FlippingBook