Meselâ, küfür bir fenalıktır, bir tahriptir, bir adem-i
tasdiktir. Fakat o tek seyyie, bütün kâinatın tahkirini ve
bütün esma-i İlâhiyenin tezyifini, bütün insaniyetin terzi-
lini tazammun eder. Çünkü, şu mevcudatın âlî bir ma-
kamı, ehemmiyetli bir vazifesi vardır. zira, onlar mektu-
bat-ı rabbaniye ve merâyâ-i sübhaniye ve memurin-i İlâ-
hiyedirler. küfür ise, onları âyinedarlık ve vazifedarlık ve
manidarlık makamından düşürüp, abesiyet ve tesadüfün
oyuncağı derekesine ve zeval ve firakın tahribiyle çabuk
bozulup değişen mevadd-ı fâniyeye ve ehemmiyetsizlik,
kıymetsizlik, hiçlik mertebesine indirdiği gibi, bütün kâ-
inatta ve mevcudatın âyinelerinde nakışları ve cilveleri ve
cemalleri görünen esma-i İlâhiyeyi inkâr ile tezyif eder ve
insanlık denilen bütün esma-i kudsiye-i İlâhiyenin cilvele-
rini güzelce ilân eden bir kaside-i manzume-i hikmet ve
bir şecere-i bâkiyenin cihazatını cami çekirdekmisal bir
mu’cize-i kudret-i bâhire ve emanet-i kübrayı uhdesine
almakla yer, gök, dağa tefevvuk eden ve melâikeye kar-
şı rüçhaniyet kazanan bir sahib-i mertebe-i hilâfet-i arzi-
yeyi en zelil bir hayvan-ı fânî-i zailden daha zelil, daha
zayıf, daha âciz, daha fakir bir derekeye atar; ve mana-
sız, karma karışık, çabuk bozulur bir adî levha derekesi-
ne indirir.
El hâs ı l
: nefs-i emmare, tahrip ve şer cihetinde niha-
yetsiz cinayet işleyebilir. Fakat, icat ve hayırda iktidarı
pek azdır ve cüz’îdir. evet, bir haneyi bir günde harap
eder; yüz günde yapamaz. lâkin, eğer enaniyeti bırak-
sa, hayrı ve vücudu tevfik-i İlâhiyeden istese, şer ve
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 127 |
Y
irmi
ü
çünCü
S
öz
kabul etmeme.
insaniyet:
insanlık.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı, âlem.
kaside-i manzume-i hikmet:
hik-
metli ve düzenli bir şekilde yazıl-
mış kaside, şiir.
küfür:
Allah’ı inkâr etme.
lâkin:
fakat.
levha:
üzerinde yazı ya da resim
bulunan tablo.
makam:
değer; mevki, görev.
mana:
anlam.
manidar:
manalı.
mektubat-ı rabbaniye:
her şeyi
terbiye eden Allah’ın yarattığı ve
her biri bir mektup gibi manalar
ifade eden varlıklar.
melâike:
melekler.
memurin-i ilâhiye:
Allah’ın me-
murları.
merâyâ-i sübhaniye:
eksiklikler-
den uzak olan Cenab-ı Hakkın isim
ve sıfatlarını gösteren aynalar.
mertebe:
derece.
meselâ:
örnek olarak.
mevadd-ı fâniye:
fânî maddeler.
mevcudat:
varlıklar.
mu’cize-i kudret-i bâhire:
apaçık
kudret mu’cizesi.
nakış:
işleme.
nefs-i emmare:
insanı kötülüğe
sürükleyen nefis.
nihayetsiz:
sonsuz.
rüçhaniyet:
üstünlük.
sahib-i mertebe-i hilâfet-i arziye:
yeryüzünde Allah’ın halifesi olma
mertebesinin sahibi.
seyyie:
suç, günah.
şecere-i bâkiye:
daimî, kalıcı ağaç
şer:
kötülük.
tahkir:
hakaret etme.
tahrip:
yıkma, bozma.
tazammun:
içinde bulundurma,
içerme.
tefevvuk:
üstün gelme.
terzil:
rezil duruma düşme.
tesadüf:
rastlantı.
tevfik-i ilâhiye:
Allah’ın yardımı.
tezyif:
alaya alma.
uhde:
bir işi üzerine alma.
vazife:
görev.
vazifedar:
vazifeli.
zelil:
aşağılık, alçaklık.
zeval:
yok olma.
zira:
çünkü.
abesiyet:
lüzumsuz ve gaye-
siz oluş.
âciz:
güçsüz, kuvvetsiz.
adem-i tasdik:
kabul etme-
me.
adî:
değersiz.
âlî:
yüksek.
âyine:
ayna.
âyinedar:
ayna olan, yansıtan.
cami:
içinde bulunduran, kap-
sayan.
cemal:
güzellik.
cihazat:
cihazlar, donanım,
azalar, organlar.
cihet:
yön, taraf.
cilve:
güzel ve hoş bir biçimde
görünme, yansıma.
cinayet:
ağır suç.
cüz’î:
az.
çekirdek-misal:
çekirdek gibi.
dereke:
aşağı mertebe, en
aşağı mertebe.
ehemmiyet:
önem.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
elhâsıl:
sonuç olarak.
emanet-i kübra:
en büyük
emanet, halifelik.
enaniyet:
kendine güvenme,
beğenme.
esma-i ilâhiye:
Allah’ın isimle-
ri.
esma-i kudsiye-i ilâhîye:
Al-
lah’ın her türlü kusur ve nok-
sandan uzak isimleri.
fenâ:
kötü.
firak:
ayrılık.
hane:
ev.
harap:
yıkma, bozma.
hayvan-ı fânî-i zail:
yok olup
giden hayvan.
hayır:
iyilik, güzellik, fayda.
icat:
meydana getirme, yap-
ma.
iktidar:
güç yetirme kabiliyeti.
inkâr:
inanmama, reddetme,