büyük bir ehemmiyeti bulunuyor. Çünkü, Fâtır-ı Hakîm,
insanın mahiyet-i maneviyesinde nihayetsiz azîm bir acz
ve hadsiz cesim bir fakr derç etmiştir; tâ ki kudreti
nihayetsiz bir kadîr-i rahîm ve gınâsı nihayetsiz bir ga-
nî-i kerîm bir zatın hadsiz tecelliyatına cami geniş bir
âyine olsun.
evet, insan bir çekirdeğe benzer. nasıl ki, o çekirdeğe
kudretten manevî ve ehemmiyetli cihazat ve kaderden
ince ve kıymetli program verilmiş. tâ ki, toprak altında
çalışıp, tâ o dar âlemden çıkıp, geniş olan hava âlemine
girip, Hâlık’ından istidat lisanıyla bir ağaç olmasını isteyip,
kendine lâyık bir kemal bulsun. eğer o çekirdek, sû-i
mizacından dolayı, ona verilen cihazat-ı maneviyeyi,
toprak altında bazı mevadd-ı muzırrayı celbine sarf etse,
o dar yerde, kısa bir zamanda, faydasız tefessüh edip
çürüyecektir. eğer o çekirdek, o manevî cihazatını,
(1)
i'
ƒs
ædGn
h u
Ön
ër
dG o
?p
dÉn
a
’nın emr-i tekvinîsini imtisal edip,
hüsnüistimal etse, o dar âlemden çıkacak meyvedar koca
bir ağaç olmakla, küçücük cüz’î hakikati ve ruh-i
manevîsi, büyük bir hakikat-i külliye suretini alacaktır.
İşte, aynen onun gibi, insanın mahiyetine, kudretten
ehemmiyetli cihazat ve kaderden kıymetli programlar
tevdi edilmiş.
eğer insan, şu dar âlem-i arzîde, hayat-ı dünyeviye
toprağı altında, o cihazat-ı maneviyesini nefsin hevesatı-
na sarf etse, bozulan çekirdek gibi, bir cüz’î telezzüz için,
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 129 |
Y
irmi
ü
çünCü
S
öz
eğme.
istidat:
potansiyel kabiliyet, yete-
nek.
kader:
Cenab-ı Hakkın takdir ve
tayin etmesi.
kadîr-i rahîm:
çok merhametli
olan ve her şeye gücü yeten, Al-
lah.
kemal:
mükemmellik.
kudret:
güç, kudret.
lisan:
dil.
mahiyet:
yapı.
mahiyet-i manevîye:
manevî ya-
pı.
manevî cihazat:
manevî dona-
nım, cihazlar.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mevadd-ı muzırra:
zararlı madde-
ler.
meyvedar:
meyveli.
nefis:
insanın kötülüğü isteyen ve
sevk eden yanı.
nihayetsiz:
sonsuz.
program:
yapılacak işler için önce-
den hazırlanmış tasarı, plan.
ruh-i manevî:
manevî ruh, prog-
ram.
sarf:
harcama.
sû- imizaç:
kötü huy.
suret:
şekil.
tecelliyat:
Allah’ın isimlerinin ma-
nalarını icra etmesi.
tefessüh:
bozulma.
telezzüz:
lezzet alma.
tevdi:
emanet olarak bırakma.
zat:
kişi, şahıs.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
âlem:
ortam.
âyine:
ayna.
azîm:
büyük.
cami:
toplayan, içine alan.
celp:
kendine çekmek.
cesim:
çok büyük.
cihazat:
lüzumlu azalar, or-
ganlar.
cihazat-ı maneviye:
manevî
donanım, cihazlar.
cüz’î hakikat:
küçük bir ger-
çek.
cüz’î:
az.
dane:
çekirdek.
derç:
yerleştirme.
ehemmiyet:
kıymet, değer.
emr-i tekvinî:
yaratma emri.
fakr:
fakirlik.
fâtır-ı Hakîm:
her varlık türü-
nü farklı yapıda ve belirli bir
amaca yönelik yaratan Allah.
Ganî-i kerîm:
kimseye muh-
taç olmayan, sonsuz ikram ve
gerçek zenginlik sahibi Allah.
gınâ:
zenginlik.
hadsiz:
sınırsız.
hakikat-i külliye:
büyük ger-
çek.
Hâlık:
yoktan yaratan Allah.
hayat-ı dünyeviye:
dünya ha-
yatı.
hevesat:
hevesler, istekler.
hüsnüistimal:
iyi ve yerinde
kullanma.
imtisal:
yerine getirme, boyun
1.
Daneleri ve çekirdekleri çatlatan Allah. (En’am Suresi: 95.)