tahripten ve nefse itimattan vazgeçse, istiğfar ederek
tam abd olsa, o vakit
(1)
m
äÉn
æ°n
ùn
M r
ºp
¡p
JÉn
Äu
«°n
S *G o
?u
ón
Ño
j
sırrına
mazhar olur. ondaki nihayetsiz kabiliyet-i şer, nihayetsiz
kabiliyet-i hayra inkılâp eder; ahsen-i takvim kıymetini
alır, âlâyıilliyyine çıkar.
İşte, ey gafil insan! Bak, Cenab-ı Hakkın fazlına ve ke-
remine! seyyieyi bir iken bin yazmak, haseneyi bir yaz-
mak veya hiç yazmamak adalet olduğu hâlde; bir seyyi-
eyi bir yazar, bir haseneyi on, bazen yetmiş, bazen yedi
yüz, bazen yedi bin yazar. Hem, şu nükteden anla ki, o
müthiş cehenneme girmek ceza-i ameldir, ayn-ı adldir;
fakat cennete girmek, mahz-ı fazldır.
ikinCi nükte
İnsanda iki vecih var: Birisi, enaniyet cihetinde şu ha-
yat-ı dünyeviyeye nazırdır. diğeri, ubudiyet cihetinde ha-
yat-ı ebediyeye bakar.
evvelki vecih itibarıyla öyle bir bîçare mahlûktur ki, ser-
mayesi, yalnız ihtiyardan bir şa’re (saç) gibi cüz’î bir cüz-i
ihtiyarî ve iktidardan zayıf bir kesp ve hayattan çabuk sö-
ner bir şule ve ömürden çabuk geçer bir müddetçik ve
mevcudiyetten çabuk çürür küçük bir cisimdir. o hâliyle
beraber, kâinatın tabakatında serilmiş hadsiz envaın he-
sapsız efradından nazik, zayıf bir fert olarak bulunuyor.
İkinci vecih itibarıyla ve bilhassa ubudiyete müteveccih
acz ve fakr cihetinde, pek büyük bir vüs’ati var, pek
abd:
kul.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
ahsen-i takvim:
insanın en güzel
biçimde yaratılması.
âlâyıilliyyin:
en yüksek, en yüce
mertebe.
ayn-ı adl:
adaletin tâ kendisi.
bîçare:
çaresiz.
bilhassa:
özellikle.
ceza-i amel:
yapılan işin cezası.
cihet:
yön, özellik.
cisim:
madde, nesne.
cüz-i ihtiyarî:
insana verilen seç-
me hürriyeti.
cüz’î:
az.
efrat:
fertler.
enaniyet:
benlik, kendini beğen-
me.
enva:
çeşitler, türler.
evvel:
önce.
fakr:
fakirlik.
fazl:
cömertlik ve ihsan.
fert:
birey, kişi.
gafil:
duyarsız, sorumsuz, gerçek-
lerden habersiz davranan kimse.
had:
sınır.
hâl:
durum.
hasene:
iyilik, sevap.
hayat-ı dünyeviye:
dünya hayatı.
hayat-ı ebediye:
ahiret hayatı.
iktidar:
bir şeyi. yapma güç ve
kuvvetine sahip olma.
inkılâp:
değişim, dönüşüm.
istiğfar:
af dileme, tevbe et-
me.
itibar:
değer.
itimat:
güvenme, dayanma.
kabiliyet-i hayır:
hayır işleme
kabiliyeti.
kabiliyet-i şer:
kötülük işleme
kabiliyeti.
kâinat:
âlem.
kerem:
ikram, ihsan.
kesp:
kazanç.
kıymet:
değer.
mahlûk:
yaratık.
mahz-ı fazl:
iyilik ve bağışın tâ
kendisi.
mazhar:
nail olma.
mevcudiyet:
varlık.
müddet:
süre.
müteveccih:
yönelik.
müthiş:
korkunç.
nazır:
bakan, yönelik.
nefis:
kendi, şahıs.
nihayetsiz:
sonsuz.
nükte:
ince ve derin mana.
ömür:
hayat süresi.
sermaye:
ana para.
seyyie:
kötülük, günah.
sır:
hakikat.
şa’re:
saç.
şule:
alev.
tabakat:
tabakalar.
tahrip:
yıkma, bozma.
ubudiyet:
kulluk.
vakit:
zaman.
vecih:
yön; özellik.
vüs’at:
genişlik.
1.
Allah onların günahlarını silip yerlerine iyilikler verir. (Furkan Suresi: 70.)
Y
irmi
ü
çünCü
S
öz
| 128 |
iMan ve küfür Muvazeneleri