İman ve Küfür Muvazeneleri - page 141

belki onun zaafının semeresi olan teshir-i rabbanî ve ik-
ram-ı rahmanîdir.
ey insan! Madem hakikat böyledir; gururu ve enaniye-
ti bırak. Ulûhiyetin dergâhında acz ve zaafını istimdat li-
sanıyla, fakr ve hacatını tazarru ve dua lisanıyla ilân et ve
abd olduğunu göster. Ve
(1)
o
?«/
c
n
ƒr
dG n
ºr
©p
fn
h *G Én
æ`o
Ѱr
ùn
M
de,
yüksel.
Hem deme ki: “Ben hiçim; ne ehemmiyetim var ki,
bu kâinat, bir Hakîm-i Mutlak tarafından kastî olarak ba-
na teshir edilsin, benden bir şükr-i küllî istenilsin?” Çün-
kü sen, çendan nefsin ve suretin itibarıyla hiç hükmün-
desin, fakat vazife ve mertebe noktasında, sen şu haş-
metli kâinatın dikkatli bir seyircisi, şu hikmetli mevcuda-
tın belâgatli bir lisan-ı natıkı ve şu kitab-ı âlemin anlayış-
lı bir mütalâacısı ve şu tesbih eden mahlûkatın hayretli
bir nazırı ve şu ibadet eden masnuatın hürmetli bir usta-
başısı hükmündesin.
evet, ey insan! sen, nebatî cismaniyetin cihetiyle ve
hayvanî nefsin itibarıyla, sağir bir cüz, hakir bir cüz’î, fa-
kir bir mahlûk, zayıf bir hayvansın ki, bütün dehşetli mev-
cudat-ı seyyalenin dalgaları içinde çalkanıp gidiyorsun.
Fakat, muhabbet-i İlâhiyenin ziyasını tazammun eden
imanın nuruyla münevver olan İslâmiyetin terbiyesiyle
tekemmül edip, insaniyet cihetinde, abdiyetin içinde bir
sultansın ve cüz’iyetin içinde bir küllîsin, küçüklüğün için-
de bir âlemsin. Ve hakaretin içinde, öyle makamın büyük
ve daire-i nezaretin geniş bir nazırsın ki, diyebilirsin:
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 141 |
Y
irmi
ü
çünCü
S
öz
hürmetli:
şerefli.
ibadet:
kullukta bulunma.
ikram-ı rahmanî:
sonsuz şefkat
ve merhamet sahibi Allah’ın ik-
ram ve ihsanı.
ilân:
duyurma.
iman:
Allah’a inanma.
insaniyet:
insanlık.
islâmiyet:
İslâm dini.
istimdat:
yardım isteme.
itibar:
değeri.
kâinat:
evren, yaratılmış her şey.
kastî:
bilerek ve isteyerek.
kitab-ı âlem:
âlem kitabı, kâinat.
küllî:
büyük.
lisan:
dil.
lisan-ı natık:
konuşan dil.
mahlûk:
yaratık.
mahlûkat:
yaratılmışlar.
makam:
manevî mevki.
masnuat:
sanatla yapılmış şeyler.
mertebe:
rütbe, makam.
mevcudat:
varlıklar.
mevcudat-ı seyyale:
akıp giden
varlıklar.
muhabbet-i ilâhiye:
Allah sevgisi.
münevver:
nurlanmış.
mütalâacı:
okuyucu, tetkik edici.
nazır:
bakan, gözeten.
nebatî cismaniyet:
insan bedeni-
nin bitkisel yönü.
nefis:
insanın kendi, şahsı.
nur:
aydınlık, ışık.
sağir:
küçük, ufak.
semere:
meyve; netice.
sultan:
padişah, hükümdar.
suret:
beden, vücut.
şükr-i küllî:
Allah’ın vermiş olduğu
bütün nimetlere karşı edilen şü-
kürlerin bütünü.
tazammun:
içinde bulundurma.
tazarru:
yalvarma.
tekemmül:
olgunlaşma, mükem-
melleşme.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tutma.
teshir:
boyun eğdirme.
teshir-i rabbaniye:
her şeyin
Rabbi olan Allah’ın her şeye bo-
yun eğdirmesi.
ulûhiyetin dergâhı:
Allah’ın huzu-
ru.
vazife:
görev
vekil:
dayanılan, güvenilen Allah.
zaaf:
zayıflık, güçsüz.
ziya:
nur.
abd:
kul.
abdiyet:
kulluk.
acz:
âcizlik, güçsüzlük.
âlem:
dünya, cihan.
belâgat:
iyi, güzel, pürüzsüz
söz söyleme.
cihet:
yön.
cüz:
parça.
cüz’î:
parçaya ait olan, pek az.
cüz’iyet:
küçüklük.
çendan:
gerçi.
daire-i nezaret:
bakış ve ku-
manda sahası.
dehşetli:
korkutucu, korkunç.
dua:
Allah’a yalvarma, isteme,
niyaz.
ehemmiyet:
önem.
enaniyet:
benlik, ego, gurur,
kendine güvenme.
fakir:
zavallı, muhtaç.
fakr:
fakirlik.
gurur:
büyüklenme.
hacat:
ihtiyaçlar.
Hakîm-i Mutlak:
sonsuz hik-
met sahibi ve her şeyi her
hangi bir kayda ve şarta bağlı
olmaksızın gayeli ve faydalı
yaratan Allah.
hakir:
değersiz, kıymetsiz.
haşmetli:
ihtişamlı, manalı,
gayeli.
hayvanî nefis:
insan bedeni-
nin hayvanî yönü.
hikmetli:
hikmetli bir şekilde
yaratılan.
hüküm:
kıymet, değer.
1.
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmran Suresi: 173.)
1...,131,132,133,134,135,136,137,138,139,140 142,143,144,145,146,147,148,149,150,151,...412
Powered by FlippingBook