Yirmi Dördüncü Söz
Beşinci Dal
Beşinci dalın “Beş Meyve”si var.
BİRİNCİ Meyve:
ey nefisperest nefsim ve ey dünya-
perest arkadaşım! Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vü-
cududur, hem şu kâinatın rabıtasıdır, hem şu kâinatın
nurudur, hem hayatıdır. İnsan kâinatın en cami bir mey-
vesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o
meyvenin çekirdeği olan kalbine derç edilmiştir. İşte şöy-
le nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir
kemal sahibi olabilir.
İşte, ey nefis ve ey arkadaş! İnsanın, havfa ve muhab-
bete alet olacak iki cihaz, fıtratında derç olunmuştur.
Alâküllihâl, o muhabbet ve havf, ya halka veya Hâlık’a
müteveccih olacak. Hâlbuki halktan havf ise, elîm bir be-
liyyedir; halka muhabbet dahi belâlı bir musibettir. Çün-
kü, sen öylelerden korkarsın ki, sana merhamet etmez
veya senin istirhamını kabul etmez. Şu hâlde, havf elîm
bir belâdır.
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 147 |
Y
irmi
d
ördünCü
S
öz
kendinde toplayan, kötülüğe sevk
eden, şehevî istekleri kamçılayıp
hayırlı işlerden alıkoyan güç.
nefisperest:
nefsine düşkün, nef-
sini seven.
nihayetsiz:
sonsuz.
niyaz:
dua.
nur:
ziya, ışık.
rabıta:
bağ.
rahmet:
Allah’ın kullarını esirge-
mesi.
refik:
yardımcı.
sebeb-i vücut:
varlık sebebi.
talep:
istek.
tedenniyat:
gerilemeler.
tekmil:
tamamlamak.
terakkiyat:
ilerlemeler.
tevfik:
Allah’ın yardımı.
vazife:
görev.
ziyade:
fazla.
af:
bağışlama.
alâküllihâl:
ister istemez.
beliyye:
felâket, belâ.
beyan:
anlatma.
cami:
toplayan, ihtiva eden.
cihaz:
alet.
cüz’î:
az, kıymetsiz.
derç:
koyma, yerleştirme.
dünyaperest:
dünyaya düş-
kün.
elim:
acı.
erhamürrâhimîn:
merhamet
edenlerin en merhametlisi
olan Allah.
fıtrat:
yaratılış, mizaç.
Hâlık:
her şeyi yoktan var
eden, yaratıcı; Allah.
hata:
yanlış.
hatim:
sona erdirmek, bitir-
mek. nefisperest: nefsin arzu-
larına aşırı derecede uyan.
havf:
korku.
hayvanî:
hayvanca.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihtisar:
kısa kesme, özetleme.
istilâ:
kaplama, ele geçirme.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar.
kemal:
yetkinlik, mükemmel-
lik.
kısmen:
kısmî olarak.
kusur:
eksiklik.
küllî:
külle ilgili, umumî.
lâyık:
uygun, yakışır.
melekî:
meleklerdeki gibi,
melekçe.
merhamet:
acıma, esirgeme,
rahmet etme, esirgeme.
muaccel:
peşin.
muhabbet:
sevgi.
musibet:
belâ, başa gelen acı
durumlar.
müeccel:
sonraya bırakılmış.
müteveccih:
yönelen.
nefis:
kötü vasıfları nitelikleri
]
YirmiDördüncüSöz, Bar-
la’da 1927-34 yılları ara-
sında Türkçe olarak telif
edilmiştir.