öyle kaviler ona musahhar olurlar ki, o matlûplardan
binden birisine, bin defa kuvvetçiğiyle yetişemez. demek
zaaf ve acz, onun hakkında şefkat ve himayeti tahrik et-
tikleri için, küçücük parmağıyla kahramanları kendine
musahhar eder. Şimdi, böyle bir çocuk, o şefkati inkâr
etmek ve o himayeti ittiham etmek suretiyle, ahmakane
bir gururla, “Ben kuvvetimle bunları teshir ediyorum”
dese, elbette bir tokat yiyecektir.
İşte, insan dahi, Hâlık’ının rahmetini inkâr ve hikme-
tini ittiham edecek bir tarzda küfran-ı nimet suretinde,
karun gibi
(1)
m
ºr
?p
Y '
¤n
Y o
¬o
à«/
Jho
G BÉ n
ªs
fp
G
, yani “Ben kendi ilmim-
le, kendi iktidarımla kazandım” dese, elbette sille-i azaba
kendini müstahak eder.
demek şu meşhut saltanat-ı insaniyet ve terakkiyat-ı
beşeriye ve kemalât-ı medeniyet, celp ile değil, galebe ile
değil, cidal ile değil; belki ona, onun zaafı için teshir edil-
miş, onun aczi için ona muavenet edilmiş, onun fakrı
için ona ihsan edilmiş, onun cehli için ona ilham edilmiş,
onun ihtiyacı için ona ikram edilmiş. Ve o saltanatın se-
bebi, kuvvet ve iktidar-ı ilmî değil, belki şefkat ve re’fet-i
rabbaniye ve rahmet ve hikmet-i İlâhiyedir ki, eşyayı
ona teshir etmiştir.
evet, bir gözsüz akrep ve ayaksız bir yılan gibi haşera-
ta mağlûp olan insana bir küçük kurttan ipeği giydiren
ve zehirli bir böcekten balı yediren, onun iktidarı değil,
acz:
âcizlik, güçsüzlük.
ahmakane:
akılsızca.
cehil:
cahillik.
celp:
çekme.
cidal:
kavga, savaş.
fakr:
fakirlik.
galebe:
galip gelme.
Hâlık:
her şeyi yoktan var eden,
yaratıcı; Allah.
haşerat:
böcekler.
hikmet:
İlâhî gaye.
himayet:
koruma.
ihsan :
verme, bağışlama.
ikram:
bağış, ihsan.
iktidar-ı ilmi:
ilmî güç ve kudret.
ilham:
Allah tarafından insanın
kalbine veya zihnine indirilen ma-
na.
inkâr:
reddetme, kabul etmeme.
ittiham:
suçlama.
karun:
Hz Mûsa döneminde yaşa-
mış mevki hırsı, cimriliği ve
kıskançlığı ile tanınmış ilim sa-
hibi çok zengin bir Yahudi.
kavi:
kuvvetli.
kemalât-ı medeniyet:
mede-
niyetin mükemmellik ve gü-
zellikleri.
küfran-ı nimet:
nimetleri Ce-
nab-ı Hakkın ihsan ettiğini in-
kâr etme, nankörlük.
matlûp:
istekler.
meşhut:
görünen.
muavenet:
yardım.
musahhar:
boyun eğen.
müstahak:
hak eden.
rahmet ve hikmeti ilâhiye:
Allah’ın hikmeti ve rahmeti.
rahmet:
acıma, merhamet et-
me.
saltanat:
hâkimiyet.
saltanat-ı insaniyet:
insanlı-
ğın saltanatı.
sille-i azap:
azap tokadı.
suret:
tarz.
şefkat ve re’fet-i rabbaniye:
Cenab-ı Allah’ın merhameti ve
esirgemesi.
şefkat:
karşılıksız merhamet.
tahrik:
harekete geçirme.
tarz:
üslûp.
terakkiyat-ı beşeriye:
insanlı-
ğın kaydettiği gelişmeler, iler-
lemeler.
teshir:
boyun eğdirme, itaat
ettirme.
zaaf:
zayıflık, güçsüzlük.
1.
Kasas Suresi: 78.
Y
irmi
ü
çünCü
S
öz
| 140 |
iMan ve küfür Muvazeneleri