İman ve Küfür Muvazeneleri - page 113

eğer kat-ı intisaptan ibaret olan küfür insanın içine
girse, o vakit bütün o manidar nukuş-i esma-i İlâhiye ka-
ranlığa düşer; okunmaz. zira, sâni unutulsa, sânia mü-
teveccih manevî cihetler de anlaşılmaz; âdeta baş aşağı
düşer. o manidar âlî sanatların ve manevî âlî nakışların
çoğu gizlenir; bâkî kalan ve gözle görülen bir kısmı ise,
süflî esbaba ve tabiata ve tesadüfe verilip, nihayet sukut
eder. Her biri birer parlak elmas iken, birer sönük şişe
olurlar. ehemmiyeti yalnız madde-i hayvaniyeye bakar.
Maddenin gayesi ve meyvesi ise, dediğimiz gibi, kısacık
bir ömürde, hayvanatın en âcizi ve en muhtacı ve en ke-
derlisi olduğu bir hâlde, yalnız cüz’î bir hayat geçirmek-
tir. sonra tefessüh eder, gider. İşte küfür, böyle, mahi-
yet-i insaniyeyi yıkar; elmastan kömüre kalbeder.
ikinCi nokta
İman, nasıl ki bir nurdur, insanı ışıklandırıyor, üstünde
yazılan bütün mektubat-ı samedâniyeyi okutturuyor;
öyle de kâinatı dahi ışıklandırıyor, zaman-ı mazi ve müs-
takbeli zulümattan kurtarıyor. Şu sırrı, bir vakıada
(1)
p
Qƒt
ædG n
‹p
G p
äÉn
ªo
?t
¶dG n
øp
e r
ºo
¡o
Lp
ôr
îo
j Gƒo
æn
e'
G n
øj/
òs
dG t
?p
dn
h *n
G
ayet-i
kerimesinin bir sırrına dair gördüğüm bir temsil ile beyan
ederiz. Şöyle ki:
Bir vakıa-i hayaliyede gördüm ki, iki yüksek dağ var,
birbirine mukabil. üstünde dehşetli bir köprü kurulmuş.
köprünün altında pek derin bir dere; ben o köprünün
üstünde bulunuyorum. dünyayı da her tarafı karanlık,
kesif bir zulümat istilâ etmişti.
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 113 |
Y
irmi
ü
çünCü
S
öz
mahiyet-i insaniye:
insana ait
özellikler, insanın manevî yönü.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
manidar:
manalı.
mektubat-ı samedâniye:
Cen-ab-
ı Hakkın isim ve sıfatlarını anlatan,
Allah’ın birliğini gösteren varlıklar.
muhtaç:
ihtiyaç sahibi.
mukabil:
karşı.
müstakbel:
gelecek zaman.
müteveccih:
yönelen.
nakış:
işleme, süsleme.
nihayet:
son derece.
nukuş-i esma-i ilâhiye:
Allah’ın
isimlerinin nakışları.
nur:
aydınlık, ışık.
ömür:
hayat süresi.
sanat:
hüner, ustalık, beceri.
sâni:
sanatlı olarak yaratan Allah.
sukut etme:
düşme, alçalma.
süflî:
adî, basit.
sır:
gizli, manevî hakikat.
tabiat:
doğa, canlı, cansız, tüm
varlıklar.
tefessüh:
bozulma, kokuşma.
temsil:
kıyaslama tarzında ben-
zetme.
tesadüf:
rastlantı.
vakit:
zaman.
vakıa:
hâdise, olay.
vakıa-i hayaliye:
hayalî olay.
zaman-ı mazi:
geçmiş zaman.
zulümat:
karanlıklar.
âciz:
güçsüz.
âlî:
yüce, yüksek.
ayet-i kerime:
Kur’ân’ın ayeti.
bâkî:
sonsuz.
beyan:
açıklama.
cihet:
yön taraf.
cüz’î:
pek az.
dair:
ait.
dehşetli:
olağanüstü heyecan
verici; ürkütücü, korkutucu.
ehemmiyet:
önem.
elmas:
çok değerli.
esbap:
sebepler.
gaye:
netice.
hâl:
durum.
hayvanat:
hayvanlar.
hidayet:
doğru olan, hak olan;
İslâmiyet.
ibaret:
meydana gelen
iman:
Allah’a ve İslâmın ge-
rekli olan esaslarına inanma
inkâr:
kabul ve tasdik etme-
me.
istilâ:
kaplama.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı.
kat-ı intisap:
alâkayı ve bağlı-
lığı kesme.
keder:
üzüntü.
kesif:
yoğun, koyu.
küfür:
Allah’ı inkâr etme.
madde-i hayvaniye:
insanın
hayvanî yönü.
1.
Allah iman edenlerin dostu ve yardımcısıdır; onları inkâr karanlıklarından kurtarıp hidayet
nuruna kavuşturur. (Bakara Suresi: 257.)
1...,103,104,105,106,107,108,109,110,111,112 114,115,116,117,118,119,120,121,122,123,...412
Powered by FlippingBook