Én
ær
©n
e r
¿Én
îp
H Én
ær
©n
e r
ôo
> p
ßr
Øn
d Én
ªr
°Sn
Gp
R ,r
óæn
jƒ o
`
c
Én
gn
QÉ n
K B
G /
¤n
H
Gn
O r
ƒn
°S »/
H p
ßr
Øn
d r
¿B
G Gn
ƒn
g r
Qn
O r
¿ n
õ«/
e n
h
evet, masnuatta hiçbir eser yok ki, çok manalı bir
lâfz-ı mücessem olmasın, sâni-i zülcelâl’in çok esmasını
okutturmasın. Madem şu masnuat elfazdır, kelimat-ı
kudrettir; manalarını oku, kalbine koy. Manasız kalan el-
fazı, bilâperva zevalin havasına at, arkalarından alâkada-
râne bakıp meşgul olma.
z
n
Ú/
? p
a '
’r
G t
Öp
Mo
G B
'
’
{ p
çÉn
«p
Z ,r
On
QG n
O ?/
e r
OÉn
j r
ô n
a ?r
?n
Y
r
ºn
°ùr
Øn
f r
in
G r
¿ n
õ«/
e
İşte, zahirperest ve sermayesi afakî malûmattan ibaret
olan akl-ı dünyevî böyle silsile-i efkârı, hiçe ve ademe in-
cirar ettiğinden, hayretinden ve haybetinden me’yusâne
feryat ediyor, hakikate giden bir doğru yol arıyor. Ma-
dem uful edenlerden ve zeval bulanlardan ruh elini çek-
ti, kalp dahi mecazî mahbuplardan vazgeçti, vicdan dahi
fânîlerden yüzünü çevirdi; sen dahi bîçare nefsim, İbra-
himvari,
(1)
n
Ú
p
? p
a
n
’r
G t
Ö p
Mo
G B
n
’
gıyasını çek, kurtul.
:r
iƒo
N p
?r
°ûp
Y ?/
eÉn
L Gn
ór
«n
°T ho
G r
ón
jƒ o
`
c
r
¢Tƒ o
N ¬p
¸
Fıtratı aşkla yoğrulmuş gibi sermest-i cam-ı aşk olan
Mevlâna Cami, kesretten vahdete yüzleri çevirmek için,
bak ne güzel söylemiş:
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 107 |
o
n
Y
edinCi
S
öz
mecazî:
gerçek olmayan, geçici.
meşgul olmak:
uğraşmak, ilgilen-
mek.
me’yusâne:
ümitsizce.
sâni-i zülcelâl:
her şeyi sanatlı
olarak yaratan yüce Allah.
sermaye:
varlık, servet.
sermest-i cam-ı aşk:
aşk yüzün-
den sarhoş olmuş.
silsile-i efkâr:
fikir silsilesi, zinciri.
uful etmek:
kaybolmak, görün-
memek.
vahdet:
Allah’ın birliği.
vicdan:
iyiyi kötüden ayıran te-
miz, yüksek duygu merkezi.
zahirperest:
dış görünüşe değer
veren.
zeval:
sona erme, yokluk.
adem:
hiçlik, yokluk.
afakî:
dünyaya ait, insanı doğ-
rudan ilgilendirmeyen.
akl-ı dünyevî:
sadece dünya-
ya ait işlere odaklanmış akıl.
alâkadarâne:
ilgilenerek.
bîçare nefis:
çaresiz nefis.
bilâperva:
korkusuzca, çekin-
meden.
elfaz:
sözler, kelimeler.
esma:
isimler.
fânî:
geçici.
feryat:
yardım istemek için
yüksek sesle bağırma, şikâyet.
fıtrat:
yaratılış, yapı.
gıyas çekmek:
yardım ve yar-
dımcı istemek.
hakikat:
gerçek.
haybet:
isteğine erememek,
elde edememek.
ibaret:
meydana gelmiş.
incirar:
çekilme.
kelimat-ı kudret:
Allah’ın
kudretiyle yarattığı ve her biri
bir kelime gibi mana ifade
eden varlıklar.
kesret:
çokluk.
lâfz-ı mücessem:
cisimleşmiş
söz, kelime.
mahbup:
sevilen, sevgili.
malûmat:
bilgiler.
masnuat:
sanatlı bir şekilde
yaratılmış varlıklar.
1.
Batıp gidenleri sevmem. (En’am Suresi: 76.)