İman ve Küfür Muvazeneleri - page 114

Ben sağ tarafıma baktım; nihayetsiz bir zulümat için-
de, bir mezar-ı ekber gördüm, yani tahayyül ettim. sol
tarafıma baktım; müthiş zulümat dalgaları içinde azîm
fırtınalar, dağdağalar, dâhiyeler hazırlandığını görüyor
gibi oldum. köprünün altına baktım; gayet derin bir uçu-
rum görüyorum zannettim. Bu müthiş zulümata karşı,
sönük bir cep fenerim vardı. onu istimal ettim, yarım
yamalak ışığıyla baktım; pek müthiş bir vaziyet bana gö-
ründü. Hatta önümdeki köprünün başında ve etrafında
öyle müthiş ejderhalar, aslanlar, canavarlar göründü ki,
“keşke bu cep fenerim olmasa idi, bu dehşetleri görme-
se idim” dedim. o feneri hangi tarafa çevirdim ise, öyle
dehşetler aldım. “eyvah! Şu fener başıma belâdır” dedim.
ondan kızdım; o cep fenerini yere çarptım, kırdım.
güya onun kırılması, dünyayı ışıklandıran büyük elektrik
lâmbasının düğmesine dokundum gibi, birden o zulümat
boşandı. Her taraf o lâmbanın nuru ile doldu; her şeyin
hakikatini gösterdi. Baktım ki, o gördüğüm köprü gayet
muntazam yerde, ova içinde bir caddedir. Ve sağ tara-
fımda gördüğüm mezar-ı ekber, baştan başa güzel, yeşil
bahçelerle, nuranî insanların taht-ı riyasetinde, ibadet ve
hizmet ve sohbet ve zikir meclisleri olduğunu fark ettim.
Ve sol tarafımda fırtınalı, dağdağalı zannettiğim uçurum-
lar, şahikalar ise süslü, sevimli, cazibedar olan dağların
arkalarında azîm bir ziyafetgâh, güzel bir seyrangâh, yük-
sek bir nüzhetgâh bulunduğunu hayal meyal gördüm. Ve
o müthiş canavarlar, ejderhalar zannettiğim mahlûklar
ise, munis deve, öküz, koyun, keçi gibi hayvanat-ı ehliye
azîm:
büyük.
cazibe:
çekicilik.
dağdağa:
sıkıntı, gürültü, telâş,
ıztırap.
dâhiye:
musibet, felâket, te-
lâş, ıztırap
dehşet:
büyük korku
ejderha:
korkunç ve hayalî bir
hayvan.
gayet:
çok.
güya:
sanki.
hakikat:
gerçek.
hayal meyal:
hayale yakın,
hayale benzer.
hayvanat-ı ehliye:
evcil hay-
vanlar.
hizmet:
vazife.
ibadet:
kulluk.
istimal:
kullanma.
mahlûk:
yaratık.
meclis:
topluluk.
mezar-ı ekber:
çok büyük
mezar.
munis:
insana zarar verme-
yen.
muntazam:
düzenli.
müthiş:
korkunç, korkutan.
nihayetsiz:
sonsuz.
nur:
aydınlık, ışık.
nuranî:
nurlu, ışık saçan.
nüzhetgâh:
gezi yeri.
seyrangâh:
muhteşem man-
zaralı yerler.
şahika:
zirve.
tahayyül:
hayal etme.
taht-ı riyaset:
bir reisin yöne-
timi altında.
vaziyet:
durum.
zan:
sanma.
zikir:
Allah’ı anma
ziyafetgâh:
ziyafet yeri.
zulümat:
karanlıklar.
Y
irmi
ü
çünCü
S
öz
| 114 |
iMan ve küfür Muvazeneleri
1...,104,105,106,107,108,109,110,111,112,113 115,116,117,118,119,120,121,122,123,124,...412
Powered by FlippingBook