İman ve Küfür Muvazeneleri - page 86

Amerika’nın din-i Hakkı arayan ehemmiyetli cemiyeti
gibi, rûy-i zeminin geniş kıt’aları ve büyük hükûmetleri,
kur'ân-ı Mu'cizülbeyan’ı arayacaklar ve hakikatlerini an-
ladıktan sonra bütün ruhucanlarıyla sarılacaklar. Çünkü,
bu hakikat noktasında, kat'iyen kur'ân’ın misli yoktur ve
olamaz; ve hiçbir şey bu mu'cize-i ekberin yerini tuta-
maz.
San i yen
: Madem risale-i nur, bu mu'cize-i kübranın
elinde, bir elmas kılıç hükmünde hizmetini göstermiş; ve
muannit düşmanlarını teslime mecbur etmiş; hem kalbi,
hem ruhu, hem hissiyatı tam tenvir edecek ve ilâçlarını
verecek bir tarzda, hazine-i kur'âniyenin dellâllığını ya-
pan ve ondan başka mehazı ve mercii olmayan ve bir
mu'cize-i maneviyesi bulunan risale-i nur, o vazifeyi tam
yapıyor. Ve aleyhindeki dehşetli propagandalara ve ga-
yet muannit zındıklara tam galebe çalmış ve dalâletin en
sert kuvvetli kalesi olan tabiatı, tabiat risalesi ile parça
parça etmiş ve gafletin en kalın ve boğucu ve geniş da-
ire-i afakında ve fennin en geniş perdelerinde,
Asa-yı
Mûsa
’daki Meyvenin Altıncı Meselesi ve Birinci, İkinci,
üçüncü, sekizinci Hüccetleriyle gayet parlak bir tarzda
gafleti dağıtıp, nur-i tevhidi göstermiş.
®
aleyhinde:
karşısında.
asa-yı Mûsa:
Bediüzzaman Haz-
retlerinin bir eseri.
binaen:
dayanarak.
daire-i afak:
kâinat, en uzak ufuk-
ları da kapsayan alan.
dalâlet:
doğru yoldan ayrılma.
dehşetli:
korkunç, ürkütücü.
dellâl:
ilân edici, davetçi.
dershane:
ders verme yeri.
dershane-i nuriye:
Risale-i Nur
okunan ve okutulan yerler.
din-i Hak:
hak din olan İslâmiyet.
elmas:
çok kıymetli bir mücevher.
elzem:
lüzumlu, gerekli.
fen:
uygulamalı bilim.
gaflet:
umursamazlık, Allah’ın
emir ve yasaklarından habersiz
davranma.
galebe:
yenme, üstünlük.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek.
hazine-i kur’âniye:
Kur’ân hazi-
nesi.
hissiyat:
duygular.
hususî:
özel.
hüccet:
delil.
istifade:
yararlanma.
kat’iyen:
kesin olarak.
kıt’a:
yeryüzündeki yedi bü-
yük kara parçasından her biri.
kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açık-
lamalarıyla akılları benzerini
yapmaktan âciz bırakan
Kur’ân-ı Kerîm.
lâzım:
gerekli.
madem:
değil mi ki.
mecbur:
zorlanmış, icbar gör-
müş.
mehaz:
kaynak.
merci:
baş vurulacak yer, sığı-
nılacak yer.
mesele:
konu, sorun.
millet:
halk, ulus.
misil:
benzer, gibi.
mu’cize-i ekber:
en büyük
mu’cize.
mu’cize-i kübra:
en büyük
mu’cize.
mu’cize-i maneviye:
Kur’ân
manevî mu’cizeliği.
muannit:
inatçı.
mümkün:
imkân dahilinde.
nur-i tevhit:
Allah’ın birliğini
güneş gibi gösteren nur.
propoganda:
karşıt faaliyet,
zıddına çalışma.
resmen:
resmî olarak.
ruhucân:
ruh ve can.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
saniyen:
ikincisi.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tabiat risalesi:
Bediüzzaman
Hazretlerinin bir eseri.
tabiat:
Allah’a inanmayanların
yaratıcı bir güç olarak gördük-
leri maddî âlem, doğa.
tarz:
biçim.
tedrisat:
öğretim.
tenvir:
aydınlatma
teslim olma:
tâbi olma, uyma.
vazife:
görev.
zındık:
dinsiz.
o
n
ü
çünCü
S
öz
| 86 |
iMan ve küfür Muvazeneleri
1...,76,77,78,79,80,81,82,83,84,85 87,88,89,90,91,92,93,94,95,96,...412
Powered by FlippingBook