ehl-i iman hakkında idam-ı ebedîden terhis tezkeresine
çevrildiği, hakikat-i Kur'âniye ile gösterilmiş; ve ehl-i
dalâlet ve sefahat hakkında, gözle göründüğü gibi, bir
idam-ı ebedîdir, bütün mahbubatından ve mevcudattan bir
firak-ı lâyezalîdir.
Elbette ve elbette, hiç şüphe kalmaz ki, en bahtiyar
odur ki, sabır içinde şükretmek ve hapis müddetinden
tam istifade ederek nurların dersini alarak istikamet da-
iresinde imanına ve Kur'ân’a hizmete çalışmaktır.
ey zevk ve lezzete müptelâ insan! Ben yetmiş beş ya-
şımda, binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hâdiselerle
aynelyakîn bildim ki:
Hakikî zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve ha-
yattaki saadet, yalnız imandadır ve iman hakikatleri da-
iresinde bulunur.
Yoksa, dünyevî bir lezzette çok elemler
var; bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, haya-
tın lezzetini kaçırır.
ey hapis musibetine düşen bîçareler! Madem dünya-
nız ağlıyor ve hayatınız acılaştı; çalışınız, ahiretiniz dahi
ağlamasın ve hayat-ı bâkiyeniz gülsün, tatlılaşsın. Hapis-
ten istifade ediniz. nasıl bazen ağır şerait altında, düş-
man karşısında, bir saat nöbet bir sene ibadet hükmüne
geçebilir; öyle de, sizin bu ağır şerait altında, her bir sa-
at ibadet zahmeti, çok saatler olup, o zahmetleri rahmet-
lere çevirir.
* * *
ahiret:
öteki dünya.
aynelyakîn:
gözle görür derecede
inanma.
bahtiyar:
mes’ut, mutlu.
bîçare:
çaresiz, zavallı, şaşkın.
dünyevî:
dünya ile ilgili.
ehl-i dalâlet ve sefahat:
doğru ve
hak yoldan sapan.
ehl-i iman:
inananlar.
elem:
üzüntü, acı.
firak-ı lâyezalî:
sonu olmayan
ayrılık.
hâdise:
vakıa, olay.
hakikat-i kur’âniye:
Kur’ân’ın
gerçeği.
hakikî:
gerçek.
hakkında:
konusunda.
hayat:
dirilik, canlılık, yaşama.
hayat-ı bâkiye:
bitmeyen
sonsuz hayat, ahiret hayatı.
hüccet:
delil, bürhan.
hükmüne geçme:
yerine geç-
me.
ibadet:
kulluk görevi.
idam-ı ebedî:
sonsuza kadar
vücudun ortadan kalkması.
iman hakikati:
imanın ger-
çekleri.
iman:
inanç.
istifade:
yararlanma.
istikamet:
doğruluk, dürüst-
lük.
keder:
tasa, kaygı, gam.
lezzet:
zevk, haz, keyif.
madem:
değil mi ki, meğer ki.
mahbubat:
sevilen kimseler.
mevcudat:
var olan her şey.
musibet:
felâket, sıkıntı.
müddet:
zaman, süre.
müptelâ:
düşkün.
rahmet:
acıma, merhamet et-
me.
saadet:
mutluluk.
sabır:
dayanma, katlanma.
şerait:
şartlar.
şükür:
görülen bir iyiliğe karşı-
lık hoşnutluk, memnunluk.
tecrübe:
deneyim.
terhis:
serbest bırakma, izin
verme.
tezkere:
resmî izin kâğıdı, bel-
ge.
zahmet:
sıkıntı.
zevk:
safa, tat, lezzet, haz.
o
n
ü
çünCü
S
öz
| 78 |
iMan ve küfür Muvazeneleri