İman ve Küfür Muvazeneleri - page 76

ehl-i namusun güzel kızlarını ve karılarını ibahe eder.
Belki, hamamlarında erkek, kadın beraber çıplak olarak
girmelerine izin vermeleri cihetinde, bu fuhşiyatı teşvik
eder. Hem, serseri ve fakir olanlara zenginlerin malları-
nı helâl eder ki, bütün beşer bu musibete karşı titriyor.
İşte bu asırda, İslâm ve türk gençleri, kahramanâne
davranıp, iki cihetten hücum eden bu tehlikeye karşı, ri-
sale-i nur’un
Meyve
ve
Gençlik Rehberi
gibi keskin kılıç-
larıyla mukabele etmeleri elzemdir. Yoksa, o bîçare
genç, hem dünya istikbalini, hem mes’ut hayatını, hem
ahiretteki saadetini ve hayat-ı bâkiyesini azaplara, elem-
lere çevirip mahveder. Ve suiistimal ve sefahatle hasta-
hanelere ve hissiyatın taşkınlıkları ile hapishanelere dü-
şer. eyvahlar, esefler ile, ihtiyarlığında çok ağlayacak.
eğer terbiye-i kur'âniye ve nurun hakikatleriyle kendini
muhafaza eylese, tam bir kahraman genç ve mükemmel
bir insan ve mes’ut bir Müslüman ve sair zîhayatlara,
hayvanlara bir nevi sultan olur.
evet, bir genç, hapiste, yirmi dört saat her günkü öm-
ründen tek bir saatini beş farz namazına sarf etse ve ek-
ser günahlardan hapis mâni olduğu gibi, o musibete se-
bebiyet veren hatadan dahi tevbe edip sair zararlı, elem-
li günahlardan çekilse, hem hayatına, hem istikbaline,
hem vatanına, hem milletine, hem akrabasına büyük bir
faydası olması gibi; o on, on beş senelik fânî gençlikle,
ebedî parlak bir gençliği kazanacağını, başta kur'ân-ı
Mu'cizülbeyan, bütün kütüp ve suhuf-i semaviye kat'î ha-
ber verip müjde ediyorlar.
asır:
yüzyıl, çağ.
azap:
ıztırap, eziyet.
beşer:
insan.
bîçare:
zavallı.
cihet:
yön.
ebedî:
sonu olmayan, sürekli.
ehl-i namus:
namuslular.
ekser:
en çok.
elem:
üzüntü, acı.
elzem:
daha lüzumlu, gerekli.
esef:
acı, üzüntü.
fânî:
geçici.
farz:
İslâmiyette kesin olarak ya-
pılması gereken emir.
fuhşiyat:
çok çirkin, aşağılık; zina
ile ilgili hareketler.
haber:
ilim, malûmat, bilgi.
hakikat:
gerçek.
hareket:
kımıldanma.
hayat-ı bâkiye:
bitmeyen
sonsuz hayat, ahiret hayatı.
helâl:
serbest.
hücum:
saldırma.
ibahe:
mübah kılma.
istikbal:
gelecek.
kahraman:
yiğit, cesur.
kahramanâne:
kahramanca.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açık-
lamalarıyla akılları benzerini
yapmaktan âciz bırakan
Kur’ân-ı Kerîm.
kütüp:
kitaplar.
mahv:
yok, etme.
mâni olmak:
önlemek.
mes’ut:
bahtiyar, kutlu, mutlu.
muhafaza:
koruma.
mukabele:
karşılık verme.
musibet:
belâ, sıkıntı, felâket.
müjde:
sevindirici haber.
mükemmel:
kemal bulmuş,
kâmil, eksiksiz, tam.
nev:
tür.
saadet:
mutluluk.
sair:
diğer.
sarf:
harcama, kullanma.
sefahat:
yasak zevk ve eğlen-
ce.
serseri:
başı boş gezen, işsiz,
güçsüz.
suhuf-i semaviye:
bazı pey-
gamberlere gönderilen kutsal
sayfalar.
suiistimal:
bir şeyi kötüye kul-
lanma.
sultan:
hükümdar.
tehlike:
büyük zarar ve yok
olmaya yol açabilecek durum.
terbiye-i kur’âniye:
Kur’ân’ın
terbiyesi.
teşvik:
kışkırtmak, cesaret
vermek.
tevbe etmek:
af dilemek.
zîhayat:
hayat sahibi.
o
n
ü
çünCü
S
öz
| 76 |
iMan ve küfür Muvazeneleri
1...,66,67,68,69,70,71,72,73,74,75 77,78,79,80,81,82,83,84,85,86,...412
Powered by FlippingBook