İman ve Küfür Muvazeneleri - page 67

Madem ecel gizlidir; her vakit ölüm, başını kesmek
için gelebiliyor; ve genç ihtiyar farkı yoktur. elbette, da-
ima, gözü önünde öyle büyük dehşetli bir mesele karşı-
sında, bîçare insan, o idam-ı ebedî, o dipsiz, nihayetsiz
haps-i münferitten kurtulmak çaresini aramak ve kabir
kapısını bir âlem-i bâkîye, bir saadet-i ebediyeye ve
âlem-i nura açılan bir kapıya kendi hakkında çevirmek
hâdisesi, o insanın dünya kadar büyük bir meselesidir.
Bu kat'î hakikat, bu üç yol ile bulunduğunda ve bu üç
yolun da mezkûr üç hakikat ile olacağını ihbar eden yüz
yirmi dört bin muhbir-i sadık,
(1)
ellerinde nişane-i tasdik
olan mu'cizeler bulunan enbiyalar ve o enbiyaların haber
verdikleri aynı haberleri, keşif ve zevk ve şuhut ile tasdik
eden ve imza basan yüz yirmi dört milyon evliyanın aynı
hakikate şahadetleri ve haddühesaba gelmeyen muhak-
kiklerin kat'î delilleriyle –o enbiya ve evliyanın verdikleri
aynı haberleri– aklen, ilmelyakîn derecesinde
(HaşİYe)
ispat ettikleri; ve yüzde doksan dokuz ihtimal-i kat'î ile,
idam ve zindan-ı ebedîden kurtulmak ve o yolu saadet-
i ebediyeye çevirmek, yalnız iman ve itaat iledir
” diye it-
tifaken haber veriyorlar.
Acaba yüzde bir ihtimal-i helâket bulunan bir tehlike
yolunda gitmemek için bir tek muhbirin sözü nazara alın-
sa ve onun sözünü dinlemeyip o yolda giden adamın,
endişe-i helâketten gelen elem-i manevî, onun yemek
iştihasını kaçırdığı hâlde; böyle yüz binler sadık ve
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 67 |
o
n
ü
çünCü
S
öz
iman:
inanç.
iştiha:
açlık, iştah.
itaat:
boyun eğme.
ittifaken:
birlik hâlinde, birleşerek.
kabir:
mezar.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
keşif:
açma, meydana çıkarma.
mezkûr:
adı geçen.
mu’cize:
olağanüstü hâl ve hare-
ketler.
muhakkik:
gerçeği araştıran, ger-
çeği araştırıp bulan âlimler.
muhbir:
haber veren.
muhbir-i sadık:
doğru sözlü haber
verici, peygamber.
nazar:
dikkat.
nişane-i tasdik:
doğrulayıcı nişan,
alâmet.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk, sonu olmayan mutluluk.
sadık:
doğru.
şahadet:
şahit olma, şahitlik.
şuhut:
kalp gözüyle görme, gözle
tanıklık.
tasdik:
doğruluğunu kabul etme
zevk:
manevî âlemlerde iman ha-
kikatlerinin hazzına erişme.
zindan-ı ebedî:
sonsuz hapis.
âlem-i bâkî:
sonsuz olan ahi-
ret âlemi.
âlem-i nur:
nur âlemi.
bîçare:
çaresiz.
dehşet:
korku, korkma, ürk-
me.
delil:
ispatlayıcı, kanıt.
ecel:
ölüm vakti.
elem-i manevî:
manevî acı.
enbiya:
peygamberler.
endişe-i helâket:
yok olma
kaygısı.
evliya:
velîler, ulular, Allah
dostları.
haddühesap:
sınır ve sayı.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek.
haps-i münferit:
tek başına
hapis.
haşiye:
dipnot.
idam:
yok etme.
idam-ı ebedî:
dirilmemek
üzere yok etme.
ihbar:
haber verme.
ihtimal-i helâket:
yok olma
ihtimali.
ihtimal-i kat’î:
kesin olabilirlik.
ilmelyakîn:
kesin bilgiye da-
yanarak, kuşkuya yer bırak-
mayacak biçimde öğrenme.
1.
Yüz yirmi dört bin enbiya olduğu hakkında bkz. Hâkim, Müstedrek, 2:652; İbni Sa'd, Taba-
katü'l-Kübra, 1:32; İbni Hibban, Sahih, 2:77; Müsned, 5:265-266; Taberanî, Mu'cemü'l-Kebir,
8:217; Veliyyüddin Tebrizî, Mişkâtü'l-Mesabih, 3:122.
HaşİYe:
onlardan birisi risale-i nur’dur; meydandadır.
1...,57,58,59,60,61,62,63,64,65,66 68,69,70,71,72,73,74,75,76,77,...412
Powered by FlippingBook