cebbar bir mağrurdur. Fakat, kalbinde nokta-i istinat bul-
madığı için, zatında gayet acz ile âciz bir cebbar-ı hodfü-
ruştur. Hem o şakirt, menfaatperest hodendiştir ki, ga-
ye-i himmeti nefis ve batnın ve fercin hevesatını tatmin
ve menfaat-i şahsiyesini bazı menfaat-i kavmiye içinde
arayan, dessas bir hodgâmdır.
Amma hikmet-i Kur’ân’ın halis tilmizi ise
, bir abddir;
fakat, azam-ı mahlûkata da ibadete tenezzül etmez;
hem, cennet gibi azam-ı menfaat olan bir şeyi, gaye-i
ibadet kabul etmez bir abd-i azizdir. Hem, hakikî tilmiz-i
mütevazidir, selim, halimdir; fakat, Fâtır’ının gayrine,
daire-i izni haricinde, ihtiyarıyla tezellüle tenezzül etmez.
Hem, fakir ve zayıftır, fakr ve zaafını bilir; fakat, onun
Malik-i kerîm’i, ona iddihar ettiği uhrevî servet ile müs-
tağnidir ve seyyidinin nihayetsiz kudretine istinat ettiği
için, kavidir. Hem, yalnız livechillâh, rıza-i İlâhî için, fa-
zilet için amel eder, çalışır
İşte, iki hikmetin verdiği terbiye, iki tilmizin muvaze-
nesiyle anlaşılır.
üçünCü esas
Hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur’âniyenin hayat-ı içti-
maiye-i beşeriyeye verdiği terbiyeler.
Amma hikmet-i felsefe ise
, hayat-ı içtimaiyede
nokta-i istinadı “kuvvet” kabul eder. Hedefi “menfaat”
bilir. düstur-i hayatı “cidal” tanır. Cemaatlerin rabıtasını
abd:
kul.
abd-i aziz:
izzetli kul; Allah’tan
başkasına müracaat etmeyen ve
minnet duymayan kul.
âciz:
gücü yetmez, güçsüz.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
amel:
iş, hareket.
azam-ı mahlûkat:
yaratılmışların
en büyüğü.
azam-ı menfaat:
menfaatin en
büyüğü.
batın:
karın, mide.
cebbar:
zorba, zalim.
cebbar-ı hodfüruş:
kendini beğe-
nen zorba.
cemaat:
topluluk, toplum.
cidal:
kavga, mücadele.
daire-i izin:
izin dairesi.
dessas:
aldatıcı, hileci.
düstur-i hayat:
hayat prensibi.
erdem:
fazilet.
fakr:
fakirlik, muhtaçlık.
fâtır:
yaratan, yaratıcı Allah.
fazilet:
erdem ve üstünlük.
ferc:
üreme organı.
gaye-i himmet:
gayret ve çabanın
amacı.
gaye-i ibadet:
ibadetin gayesi.
gayri:
...den başka, başkası.
halim:
uysal, yumuşak, sessiz.
halis:
karışıksız, saf, duru.
hariç:
dış.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat.
hayat-ı içtimaiye-i beşeriye:
in-
sanlığın sosyal hayatı.
hedef:
maksat, niyet, amaç.
hevesat:
hevesler.
hikmet:
her şeyin belirli gayelere
yönelik olarak, manalı, faydalı ve
tam yerli yerinde olması.
hikmet-i felsefe:
felsefe ilmi.
hikmet-i kur’ân:
Kur’ân hikmeti.
hikmet-i kur’âniye:
Kur’ân’a
mahsus hikmet, Kur’ân’ın hik-
meti.
hodendiş:
kendi için endişe
eden.
hodgâm:
kendi keyfini düşü-
nen.
iddihar:
biriktirme, saklama.
ihtiyar:
seçme, tercih, irade.
istinat etmek:
dayanmak.
kavi:
kuvvetli.
livechillâh:
Allah için.
mağrur:
gururlu.
Malik-i kerîm:
bol ihsan ve ik-
ram sahibi olan, her şeyin ger-
çek sahibi Allah.
menfaat:
fayda, kâr.
menfaat-i kavmiye:
toplum
çıkarı.
menfaat-i şahsiye:
kişisel çı-
kar.
menfaatperest:
kendi çıkarını
düşünen.
muvazene:
karşılaştırma.
müstağni:
tok gözlü.
nefis:
kişinin kendisi, insanı
maddî zevk ve isteklere sevk
eden kuvvet.
nokta-i istinat:
dayanak nok-
tası.
rabıta:
bağ.
rıza-i ilâhî:
Allah rızası.
selim:
sağlam, doğru.
servet:
mal, mülk.
seyyid:
efendi.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tenezzül:
alçalmak, kendine
aykırı düşen bir işi veya duru-
mu kabul etme.
terbiye:
yetiştirme, büyütme.
tezellül:
aşağılanma.
tilmiz:
öğrenci, talebe.
tilmiz-i mütevazi:
alçak gö-
nüllü talebe.
uhrevî:
ahirete dair.
zaaf:
zayıflık, güçsüzlük.
o
n
i
kinCi
S
öz
| 64 |
iMan ve küfür Muvazeneleri