ruh ve kalbin ağlamasından kulağını kapayıp, kendi ken-
dini aldatarak, bir bahçede bulunuyor gibi o ağacın mey-
velerini yemeye başladı. Hâlbuki, o meyvelerin bir kısmı
zehirli ve muzır idi.
Bir hadis-i kudsîde Cenab-ı Hak buyurmuş:
(1)
»/
H i/
ór
Ñn
Y u
ø n
X n
ór
æp
Y Én
fn
G
Yani, “
Kulum Beni nasıl tanır-
sa, onunla öyle muamele ederim
.”
İşte bu bedbaht adam, suizan ile ve akılsızlığı ile, gör-
düğünü adî ve ayn-ı hakikat telâkki etti. Ve öyle de mu-
amele gördü. Ve görüyor. Ve görecek. ne ölüyor ki kur-
tulsun, ne de yaşıyor; böylece azap çekiyor. Biz de, şu
meş’umu, bu azapta bırakıp döneceğiz. tâ öteki karde-
şin hâlini anlayacağız.
İşte şu mübarek akıllı zat gidiyor. Fakat biraderi gibi sı-
kıntı çekmiyor. Çünkü güzel ahlâklı olduğundan güzel
şeyleri düşünür, güzel hülyalar eder. kendi kendine ün-
siyet eder. Hem, biraderi gibi zahmet ve meşakkat çek-
miyor. Çünkü nizamı bilir, tebaiyet eder. teshilât görür.
Asayiş ve emniyet içinde serbest gidiyor.
İşte bir bahçeye rast geldi; içinde hem güzel çiçek ve
meyveler var, hem bakılmadığı için murdar şeyler de bu-
lunuyor. kardeşi dahi böyle birisine girmişti. Fakat mur-
dar şeylere dikkat edip meşgul olmuş, midesini bulandır-
mış, hiç istirahat etmeden çıkıp gitmişti. Bu zat ise, “Her
şeyin iyisine bak” kaidesiyle amel edip, murdar şeylere
hiç bakmadı. İyi şeylerden iyi istifade etti. güzelce istira-
hat ederek çıkıp gidiyor.
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 55 |
S
ekizinCi
S
öz
tebaiyet:
uyma, bağlanma.
telâkki:
anlama, kabul etme.
teshilât:
kolaylıklar.
ünsiyet:
dostluk, yakınlık.
zahmet:
eziyet, zorluk.
zat:
kişi.
adî:
basit, sıradan.
amel:
işlemek, yapmak.
asayiş:
güvenlik.
ayn-ı hakikat:
hakikatin ta
kendisi.
azap:
sıkıntı, eziyet.
bedbaht:
mutsuz, fena.
birader:
kardeş.
Cenab-ı Hak:
Allah.
emniyet:
korkusuzca.
hadis-i kudsî:
manası Allah’a,
sözü Hz. Muhammed’e ait olan
hadis.
hâl:
durum, vaziyet.
hülya:
hayal.
istifade:
yararlanma, fayda-
lanma.
istirahat:
dinlenme.
kaide:
kural, prensip.
kul:
insan.
meş’um:
uğursuz, bedbaht.
meşakkat:
sıkıntı, güçlük.
meşgul olmak:
ilgilenmek.
muamele etmek:
davranmak.
muamele görmek:
karşılık
görmek.
murdar:
pis, kirli.
muzır:
zararlı.
mübarek:
uğurlu, hayırlı.
nizam:
ölçü, düzen.
rast gelmek:
karşılaşmak.
suizan:
kötü düşünceye sa-
hip olma.
1.
Buharî, Tevhit: 15; Tirmizî, Tevbe: 1, Züht: 51; İbniMâce, Edep: 58; Müsned, 2:251, 315; Darimî,
Rikak:22; Müslim, Tevbe: 1, Zikir: 2, 19.