İman ve Küfür Muvazeneleri - page 54

acip:
hayret uyandıran.
adî:
basit, sıradan.
alâkadar:
ilgili.
arşın:
68 cm olan eski bir uzun-
luk ölçüsü.
avare:
dağınık, perişan.
dehşetli:
korkunç, ürkütücü.
ejderha:
büyük canavar.
elîm:
acı veren, üzüntü veren.
esrar:
gizler, sırlar.
feryat:
bağırıp çağırma.
figan:
ağlayıp sızlama.
garip:
şaşırtıcı, bambaşka.
göğermiş:
yeşermiş.
güya:
sanki.
hâlî:
boş, tenha.
harika: hayret uyandıran şey.
haşerat:
böcek, akrep.
hayalen:
hayal ederek.
huy:
mizaç, ahlâk.
hücum etmek:
saldırmak.
intikal:
anlama, kavrama.
intizam:
nizam üzere olmak.
işleyici:
süslü ve düzgün bir
şekilde yapan.
manen:
mana itibarıyla.
muhtelif:
çeşitli.
musallat:
devamlı olarak üze-
rine gitmek.
muzır:
zararlı.
müthiş:
dehşet veren, korku-
tan.
nefs-i emmare:
kötülüğü teş-
vik eden, emreden nefis.
nizam:
düzen, kaideler.
nöbetçi:
bekçi.
rast gelmek:
karşılaşmak.
sahra:
büyük çöl, geniş saha.
seda:
ses.
serseri:
başıboş, haylaz, der-
beder.
suifehim:
yanlış anlayış, kö-
tüye yorma.
takarrüp:
yaklaşmak.
takip:
arkasından gitme.
tebaiyet:
uyma, bağlanma.
tecahül:
bilmezlikten gelme,
bilmiyor görünme.
tercih:
seçme.
tesadüfî:
rastgele, tesadüf ola-
rak.
tevekkül:
sebeplere sarıldık-
tan sonra neticesini Allah’a bı-
rakma, neticeye rıza göster-
me.
vaziyet:
durum, hâl.
zahiren:
görünüşte.
1.
Allah’a tevekkül ettim (Hûd Suresi: 56.)
S
ekizinCi
S
öz
| 54 |
iMan ve küfür Muvazeneleri
Bunu dinledikten sonra güzel huylu kardeş sağ yola
(1)
$G n
¤ n
Y o
â r
? s
c
n
ƒn
J
deyip gitti. Ve nizam ve intizama teba-
iyeti kabul etti. Ahlâksız ve serseri olan diğer kardeş, sırf
serbestlik için sol yolu tercih etti. zahiren hafif, manen
ağır vaziyette giden bu adamı hayalen takip ediyoruz:
İşte bu adam, dereden tepeden aşıp, git gide, tâ hâlî
bir sahraya girdi. Birden müthiş bir seda işitti. Baktı ki,
dehşetli bir aslan, meşelikten çıkıp ona hücum ediyor. o
da kaçtı. tâ altmış arşın derinliğinde susuz bir kuyuya
rast geldi. korkusundan kendini içine attı. Yarısına ka-
dar düşüp, elleri bir ağaca rast geldi, yapıştı. kuyunun
duvarında göğermiş olan o ağacın iki kökü var. İki fare,
biri beyaz biri siyah, o iki köke musallat olup kesiyorlar.
Yukarıya baktı, gördü ki, aslan nöbetçi gibi kuyunun ba-
şında bekliyor. Aşağıya baktı, gördü ki, dehşetli bir ejder-
ha içindedir. Başını kaldırmış, otuz arşın yukarıdaki aya-
ğına takarrüp etmiş. Ağzı, kuyu ağzı gibi geniştir. kuyu-
nun duvarına baktı, gördü ki, ısırıcı, muzır haşerat etra-
fını almışlar. Ağacın başına baktı, gördü ki, bir incir ağa-
cıdır. Fakat harika olarak, muhtelif, çok ağaçların mey-
veleri, cevizden nâra kadar başında yemişleri var.
İşte, şu adam, suifehminden, akılsızlığından anlamıyor
ki, bu adî bir iş değildir. Bu işler tesadüfî olamaz. Bu acip
işler içinde garip esrar var. Ve pek büyük bir işleyici var
olduğunu intikal etmedi. Şimdi bunun kalbi ve ruh ve ak-
lı, şu elîm vaziyetten gizli feryadüfigan ettikleri hâlde;
nefs-i emmaresi, güya bir şey yokmuş gibi tecahül edip,
1...,44,45,46,47,48,49,50,51,52,53 55,56,57,58,59,60,61,62,63,64,...412
Powered by FlippingBook