Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 472

denilmez. İllâ ki, o sıfat küfürden neş’et ettiği yakinen bi-
line. zira başka sebepten de neş’et edebilir. sıfatın delâ-
letinde şek var; imanın vücudunda da yakin var. Şek ise
yakinin hükmünü izale etmez. tekfire çabuk cür’et eden-
ler düşünsünler!
ikinCi CÜmlE:
(1)
z É k
©«/
ªn
L¢n
SÉ s
ædG Én
`«r
Mn
G BÉ n
ª s
`fn
Én
µn
a Én
gÉn
«r
Mn
G r
øn
e { :…n
G
İhya, mana-i zahirî-i mecazî itibarıyla, hasenenin gayr-i
mahdut tezauf düsturunu gösterir. Mana-i aslî itibarıyla
halk ve icatta şirk ve iştiraki, esasıyla hedmeden bir bür-
hana remizdir. zira bu cümle ile beraber
(2)
m
In
óp
MGn
h m
¢ùr
Øn
æn
c s
’p
G r
º o
µ
o
ã` r
©n
H n
’n
h r
ºo
µo
?r
?n
NÉn
e
tarafeyndeki teşbih iktidar manasını ifham ettiğini dahi
nazara alınsa, mantıken aks-i nakiz kaidesiyle istilzam
ediyor ki,
@ Ék
©«/
ªn
L p
¢SÉ s
ædG p
ABÉ n
«` r
Mp
G '
¤n
Y o
Qp
ón
àr
?n
j n
’ r
øn
e
(3)
m
In
óp
MGn
h m
¢ùr
Øn
f p
ABÉ n
«` r
Mp
G '
¤n
Y o
Qp
ón
à`r
?n
j n
demek işareten delâlet ediyor.
Madem ki insanın, mümkinatın kudreti, bilbedahe se-
mavatın, küre-i arzın halkına, icadına muktedir değildir;
bir taşın, hiçbir şeyin halkına da muktedir olamaz.
demek arzı ve bütün nücum ve şümusu tesbih tanele-
ri gibi kaldıracak, çevirecek kuvvetli bir ele malik olma-
yan kimse, kâinatta dava-i halk ve iddia-i icat edemez.
aks-i nakiîz:
(gr) öznenin zıddını
yüklem, yüklemin zıddını özne
yapmak, birbirine zıt olan iki şey.
arz:
dünya.
beraber:
bir arada.
bilbedahe:
açıktan, açıkça.
bürhan:
delil.
cür’et etmek:
cesaret etmek.
dava-i halk:
yaratma iddiası.
delâlet:
işaret, gösterme.
düstur:
kanun, kaide.
esas:
asıl.
gayr-i mahdut:
sınırsız.
halk:
yaratma, yaratış.
hasene:
hayırlı amel, Allah rızasına
uygun iş.
hedmetmek:
yok etmek, yıkmak,
bozmak.
hüküm:
karar.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
iddia-i icat:
icat etme iddiası.
ifham etmek:
anlatmak, bildir-
mek.
ihya:
diriltme, hayat verme.
iktidar:
güç yetme, yapabilme.
iman:
inanç.
istilzam etmek:
gerektirmek.
işareten:
işaret ederek, belirterek.
iştirak:
katılma, ortaklık.
itibarıyla:
bakımından.
izale etmek:
gidermek, ortadan
kaldırmak.
kaide:
kural, esas, düstur.
kudret:
İlâhî güç, kuvvet.
küfür:
inançsızlık.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
madem:
değil mi ki.
malik:
sahip.
mana-i aslî:
asıl kastedilen mana.
mana-i zahiri-i mecazî:
mecaz
olarak kullanılan sözün görünür,
açık anlamı.
mantıken:
mantığa göre, mantık-
ça.
muktedir:
iktidarlı, gücü yeten.
mümkinat:
yaratılanlar, mümkün
olanlar, imkân dâhilindekiler, ola-
bilir şeyler.
nazar:
dikkat.
nefis:
şahıs.
neş’et etmek:
meydana gelmek,
ortaya çıkmak.
nücum:
yıldızlar.
remiz:
bir manayı ifade eden veya
bir manaya delâlet eden işaret ve
şekil.
semavat:
semalar, gökler.
sıfat:
nitelik.
şek:
zan, tereddüt.
şirk:
Allah’a ortak koşma.
şümus:
güneşler.
tarafeyn:
iki taraf.
tekfir:
küfürle itham etme;
yok etme, ortadan kaldırma.
tesbih:
zikir ve dualarda sayı
tespitinde kullanılan, ipe dizil-
miş çeşitli ağaç ve taşlardan
yapılmış 33 veya 99 taneden
oluşan dizi.
teşbih:
benzetme.
tezauf:
iki kat olma, iki misli
olma, katlanma.
vücut:
var olma, varlık.
yakin:
kesin bilme, şüpheden
sıyrılarak bilme, son derece
emin olarak bilme, doğru ve
kuvvetle bilme.
yakinen:
hiç şüphe edilecek
bir tarafı bulunmaksızın, şüp-
heye düşmeden.
zira:
çünkü.
s
ünuHaT
| 472 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Yani: “Kim de birisinin hayatını kurtarırsa, bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.”
(Mâide Suresi: 32.)
2.
Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman Su-
resi: 28.)
3.
Bütün insanları diriltemeyen bir zat, bir tek nefsi diriltemez.
1...,462,463,464,465,466,467,468,469,470,471 473,474,475,476,477,478,479,480,481,482,...790
Powered by FlippingBook