Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 482

demek şeriat kitapları, birer şeffaf cam mahiyetinde
olmak lâzım gelirken, mürur-i zamanla mukallitlerin ha-
tası yüzünden paslanıp, hicap olmuşlardır. evet, bu ki-
taplar kur’ân’a tefsir olmak lâzım iken başlı başına tas-
nifat hükmüne geçmişlerdir.
Hacat-ı diniyede cumhurun enzarını doğrudan doğru-
ya, cazibe-i i’caz ile revnaktar ve kudsiyetle hâledar ve
daima iman vasıtasıyla vicdanı ihtizaza getiren hitab-ı
ezelînin timsali bulunan kur’ân’a çevirmek üç tarikledir:
1. Ya müellifinin bihakkın lâyık oldukları derin bir hür-
meti, emniyeti tenkit ile kırıp, o hicabı izale etmektir. Bu
ise tehlikedir, insafsızlıktır, zulümdür.
2. Yahut tedricî bir terbiye-i mahsusa ile kütüb-i şeria-
tı şeffaf birer tefsir suretine çevirip, içinde kur’ân’ı gös-
termektir–selef-i müçtehidînin kitapları gibi;
muvatta,
fıkh-ı ekber
gibi.
Meselâ: Bir adam İbni Hacer’e nazar ettiği vakit,
kur’ân’ı anlamak ve kur’ân’ın ne dediğini öğrenmek
maksadıyla nazar etmeli; yoksa İbni Hacer’in ne dediğini
anlamak maksadıyla değil. Bu ikinci tarik de zamana
muhtaçtır.
3. Yahut cumhurun nazarını, ehl-i tarikatin yaptığı gi-
bi, o hicabın fevkine çıkararak üstünde kur’ân’ı göste-
rip, kur’ân’ın halis malını yalnız ondan istemek ve bilva-
sıta olan ahkâmı vasıtadan aramaktır. Bir âlim-i şeriatın
vaazına nispeten, bir tarikat şeyhinin vaazındaki olan ha-
lâvet ve cazibiyet bu sırdan neş’et eder.
ahkâm:
hükümler, esaslar.
âlim-i şeriat:
İslâm âlimi.
bihakkın:
hakkıyla, tamamıyla.
bilvasıta:
vasıta ile.
cazibe-i i’caz:
mu’cizeli oluştan
gelen çekicilik.
cazibiyet:
çekicilik.
cumhur:
halk.
daima:
sürekli.
ehl-i tarikat:
tarikat mensubu.
emniyet:
eminlik, güvenlik, kor-
kusuzluk.
enzar:
nazarlar, bakışlar.
fevk:
üst, üst taraf, üzeri.
Fıkh-ı Ekber:
İmam-ı Azam’ın ese-
ri.
hacat-ı diniye:
dini ihtiyaçlar.
halâvet:
tat, tatlılık, şirinlik; zevk,
lezzet.
hâledar:
hâleli, hâlelenmiş, parlak
daireli.
halis:
saf, gerçek.
hata:
kusur, yanlışlık yapma.
hicap:
perde.
hitab-ı ezelî:
Allah’ın hitabı, ko-
nuşması.
hükmüne:
yerine.
hürmet:
saygı.
ibni Hacer:
Şafiî mezhebinin ünlü
âlimlerinden biri.
ihtizaza getirmek:
gönlü ferahlat-
mak, haz, ferah, sevinç vermek.
iman:
inanç.
insaf:
hakkı teslim esasına daya-
nan ılımlı davranış, adaleti ve hak-
kı düşünerek davranma, vicdana
uygun hareket.
izale etmek:
gidermek, ortadan
kaldırmak.
kudsiyet:
kusur ve noksanlıktan
uzak oluş, kutsallık.
kütüb-i şeriat:
şeriat kitapları.
lâyık:
uygun, yakışır, münasip.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
mahiyetinde:
özelliğinde.
maksat:
niyet, meram.
meselâ:
örneğin, misal olarak.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
mukallit:
taklit eden, taklitçi.
muvatta:
Maliki mezhebinin ima-
mı olan İmam Malik bin Enes’in bir
eseri.
mürur-i zaman:
zaman aşımı.
nazar:
dikkat.
neş’et etmek:
meydana gel-
mek, ortaya çıkmak.
nispeten:
oranla, kıyasla.
revnaktar:
göz alıcı parlaklık
ve güzellikte olan.
selef-i müçtehidîn:
ilk müçte-
hitler.
sır:
incelik, püf noktası.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şeffaf:
saydam.
şeriat:
din; İslâmiyet.
şeyh:
bir tekke veya zaviyede
ders veren ve müritleri bulu-
nan kimse.
tarik:
yol; usul, tarz.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için,
şeyhin gözetiminde müridin
takip edeceği terbiye usul ve
yolu.
tasnifat:
sınıflandırma, sınıfla-
ra ayırma, sınıflama.
tedricî:
yavaş yavaş, derece
derece yapılan.
tefsir:
açıklama, izah.
tenkit:
olumsuz şekilde de-
ğerlendirme.
terbiye-i mahsusa:
özel terbi-
ye.
timsal:
sembol, simge.
vaaz:
öğüt verme, nasihat et-
me.
vakit:
zaman.
vasıta:
aracı.
vasıtasıyla:
aracılığıyla.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı
şerden ayırt etmeye yardımcı
olan ahlâkî duygu.
yahut:
veya, bir diğeri.
zulüm:
haksızlık, eziyet, cefa,
işkence.
s
ünuHaT
| 482 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1...,472,473,474,475,476,477,478,479,480,481 483,484,485,486,487,488,489,490,491,492,...790
Powered by FlippingBook