Medeniyet-i hazıra itibarıyla görüyoruz ki: Şu medeni-
yet-i meş’ume öyle gaddar bir düstur-i zulüm beşerin eli-
ne vermiş ki, bütün mehasin-i medeniyeti sıfıra indiriyor.
Melâike-i kiramın
(1)
n
A B É n
eu
ódG o
?p
Ø°r
ùn
jn
h Én
¡«/
a o
óp
°ùr
Øo
j r
øn
e Én
¡«/
a o
?n
©r
én
Jn
G
deki endişelerinin sırrını gösteriyor.
İşte, bir köyde bir hain bulunsa, o köyü masumeleriy-
le imha etmek veya bir cemaatte bir asi bulunsa, o ce-
maati çoluk çocuğuyla ifna etmek veya Ayasofya gibi
milyarlara değer mukaddes bir binaya, kanun-i zalimâne-
sine serfüru etmeyen birisi tahassun etse, o binayı harap
etmek gibi, en dehşetli vahşetlere şu medeniyet fetva ve-
riyor.
Acaba bir adam, kardeşinin günahıyla hak nazarında
mes’ul olmadığı hâlde, nasıl oluyor ki, bir karyenin veya
bir cemaatin binlerle masumları; hiç bir zaman fena tabi-
atlı ihtilâlciden hâlî kalmayan bir şehirde veya bir mahal-
lede bulunan bir serkeş adamın isyanıyla, hiç münasebet
olmadığı hâlde, o masumlar mes’ul, belki ifna ediliyor.
a a a
(2)
@ Gƒo
bs
ôn
Øn
J n
’n
h Ék
©«/
ªn
L$G p
?r
Ñn
ëp
H Gƒo
ª°p
ün
àr
YGn
h
(3)
n
Ú/
?s
ào
ªr
?p
d Gk
óo
g p
¬«/
a n
Ör
jn
Q n
’ o
ÜÉn
àp
µ`r
dG n
?p
d'
P@ B
B
/G
Kur’ân’ın Hâkimiyet-i Mutlakası
ümmet-i İslâmiyenin ahkâm-ı diniyede gösterdiği te-
seyyüp ve ihmalin bence en mühim sebebi şudur:
adalet:
hakkı sahibine verme,
hakkaniyet, âdil olma hali.
adam:
kişi, şahıs.
asi:
isyan eden, başkaldıran.
belki:
öyledir, muhakkak ki.
beşer:
insanlık.
cemaat:
topluluk.
cerbeze:
demagoji, haklı haksız
sözlerle hakikati gizlemek; aldatıcı
kurnazlık.
dehşetli:
korkunç.
düstur-i zulüm:
haksız kanun ya
da kural, zulüm düsturu.
endişe:
kuşku, kaygı.
fena:
kötü.
fesat:
bozgunculuk.
fetva vermek:
hüküm veya karar
vermek.
gaddar:
zulüm, haksızlık, merha-
metsizlik eden.
hain:
ihanet eden.
hak:
gerçek, adalet.
hâlde:
durumda.
hâli:
boş.
harap etmek:
yıkmak, yıkıma uğ-
ratmak.
ifna etmek:
yok etmek.
ihtilâlci:
ayaklanan, isyancı, karı-
şıklık çıkaran.
imha etmek:
ortadan kaldırmak,
mahvetmek.
isyan:
baş kaldırma, itaatsizlik.
itibarıyla:
bakımından.
kanun-i zalimâne:
zalimce kanun,
hak hukuk gözetmeyen kanun.
karye:
köy.
masum(e):
suçsuz, günahsız.
medeniyet:
medenîlik, uygarlık.
medeniyet-i hâzıra:
şimdiki me-
deniyet.
medeniyet-i meş’ume:
uğur-
suz medeniyet.
mehasin-i medeniyet:
mede-
niyetin güzellikleri, iyilikleri.
melâike-i kiram:
meleklerin
büyükleri Cebrail, Mikâil, İsrafil,
Azrail (AS).
mes’ul:
sorumlu.
mukaddes:
kutsal, temiz.
münasebet:
ilgi, bağ.
nazar:
dikkat.
serfüru etmek:
baş eğmek,
itaat etmek.
serkeş:
baş kaldıran, itaat et-
meyen, asi.
sır:
incelik, püf noktası.
suretinde:
şeklinde.
tabiat:
karakter, huy.
tahassun etmek:
sığınmak.
tevil:
yorum.
vahşet:
yabanîlik, vahşîlik.
s
ünuHaT
| 480 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Yeryüzünde fesat çıkarıp, kan dökecek birisini mi yaratacaksın? (Bakara Suresi: 30.)
2.
Allah’ın dinine ve Kur’ân’a hep birlikte sım sıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın. (Âl-i İmran
Suresi: 103.)
3.
Elif lâm mim. Şu yüce kitap ki, onda asla şüphe yoktur. O Allah’ın emir ve yasaklarına karşı
gelmekten sakınanlar için bir yol göstericidir. (Bakara Suresi: 1-2.)