(1)
w
(HaşİYe)
(2)
p
äÉn
ëp
dÉ°s
üdG Gƒo
?p
ªn
Yn
h Gƒ o
æ` n
e'
G n
øj/
òs
dG s
’p
G
kur’ân salihatı mutlak, müphem bırakıyor. Çünkü ah-
lâk ve faziletler, hüsün ve hayır, çoğu nisbîdirler; neviden
nev’e geçtikçe değişir, sınıftan sınıfa nazil oldukça ayrı-
lır, mahalden mahalle tebdil-i mekân ettikçe başkalaşır.
Cihet muhtelif olsa, muhtelif olur. Fertten cemaate, şa-
hıstan millete çıktıkça mahiyeti değişir.
meselâ
: Cesaret, sahavet, erkekte gayret, hamiyet ve
muavenete sebeptir; kadında nüşuze, vakahate, zevç
hakkına tecavüze sebep olabilir.
meselâ
: zayıfın kaviye karşı izzet-i nefsi, kavide tekeb-
bür olur. kavinin zayıfa karşı tevazuu, zayıfta tezellül
olur.
meselâ
: Bir ulülemrin makamındaki ciddiyeti vakar,
mahviyeti zillettir; hanesinde ciddiyeti kibir, mahviyeti
tevazudur.
meselâ
: tertib-i mukaddematta tefviz tembelliktir, te-
rettüb-i neticede tevekküldür. semere-i sa’yine, kısmeti-
ne rıza kanaattir, meyl-i sa’yi kuvvetlendirir; mevcuda ik-
tifa dûnhimmetliktir.
HaşİYe:
Yalnız ıtlakın nüktesini beyan eder.
ahlâk:
huylar, tabiatlar.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
cemaat:
topluluk.
cesaret:
atılganlık, gözü peklik.
ciddiyet:
ciddîlik, senli benli olma-
ma.
cihet:
durum.
dûnhimmetlik:
gayretsizlik, him-
metsizlik.
fazilet:
değer, meziyet, iman ve ir-
fan itibarıyla olan yüksek derece.
fert:
birey.
gayret:
çalışma, çabalama.
hamiyet:
din, millet, bayrak, vatan
gibi mukaddes değerler ile kendi
aile ve yakınlarını koruma duygu-
su.
hane:
ev, mesken.
hayır:
iyi iş, iyi şey.
hüsün:
güzellik; iyilik.
ıtlak:
sınırlamama, bırakma, kayıt
altına almama.
iktifa:
yeterli bulma.
iman:
iman esaslarına inanma.
izzet-i nefis:
insanın kendi vakar
ve haysiyetini korumaya özen
göstermesi.
kanaat:
yeterli bulma, şükür.
kavi:
kuvvetli, güçlü.
kısmet:
nasip, kazanç.
kibir:
gururluluk.
mahal:
yer.
mahiyet:
nitelik, keyfiyet.
mahviyet:
alçak gönüllülük, fazla
tevazu.
makam:
görev yeri, işteki durum.
mevcut:
var olan.
meyl-i sa’y:
çalışma isteği.
millet:
halk, ulus.
muavenet:
yardım, yardım etme,
yardımcılık.
muhtelif:
çeşitli.
mutlak:
kayıtsız, şartsız.
müphem:
örtülü, kapalı.
müstesna:
dışında, hariç.
nazil:
nüzul eden, inen.
nevi:
cins, çeşit, tür.
nisbî:
kıyas ile olan; diğerine göre;
göreceli.
nükte:
ince ve derin anlam.
nüşuze:
kadının eşine itaat etmek
istememesi hâli; kötü muamele,
geçimsizlik.
rahîm:
rahmeti her şeyi kuşatan
Allah.
rahman:
sonsuz merhamet sahi-
bi ve şefkatle bütün varlıkları rızık-
landıran Allah.
rıza:
razı olma.
sahavet:
el açıklığı, cömertlik.
salihat:
salih ameller, dinin emir
ve yasaklarına uygun olan işler.
sebep:
bir şeyin ortaya çıkmasını
gerektiren şey.
semere-i sa’y:
çalışma sonucu el-
de edilen kâr, fayda.
şahıs:
kişi, kimse, fert.
tebdil-i mekân:
yer değişikliği.
tecavüz:
haddini aşma.
tefviz:
işlerini Allah’a bırakma,
her şeyi Ondan bekleme.
tekebbür:
kibir gösterme, bü-
yüklük satma.
terettüb-i netice:
netice ola-
rak ortaya çıkma.
tertib-i mukaddemat:
baş-
langıçta yapılması gerekenler.
tevazu:
alçak gönüllülük.
tevekkül:
bir işin gerçekleş-
mesi için gereken çalışmayı ve
çabayı gösterip sebeplere baş-
vurduktan sonra işi Allah’a bı-
rakma.
tezellül:
alçalma, zillete düş-
me.
ulülemir:
halife, kadı, padişah,
sultan, cumhurbaşkanı, baş-
bakan gibi devleti idare eden-
ler.
vakahat:
arsızlık, utanmazlık,
küstahlık.
vakar:
haysiyet ve şerefi ko-
ruma, onurlu olma.
zaif:
zayıf, güçsüz.
zevç:
koca.
zillet:
alçaklık, hakirlik, aşağı-
lık.
s
ünuHaT
| 464 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
2.
Ancak iman eden, güzel işler yapanlar müstesna. (Şuara Suresi: 227.)