Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 459

Mukaddeme
B
u
S
ünuHAt
risalesi, Hazret-i üstadın “eski said”
tabir ettiği zamanında
Risale-i nur’
dan evvel telif
ettiği eserlerinden olmakla beraber tazeliğini daima mu-
hafaza etmekte ve
Risale-i nur’
daki bazı meselelerin hü-
lâsalarını ihtiva etmektedir.
Bediüzzaman said nursî Hazretleri sonradan yazdığı
bir mektubunda bu risaleden bahisle şöyle izahatta bu-
lunmaktadır:
“Hürriyetin bidayetinde
Risale-i nur’
dan çok evvel
kuvvetli bir ümit ve itikat ile ehl-i imanın me’yusiyetleri-
ni izale için, ‘İstikbalde bir ışık var, bir nur görüyorum’
diye müjdeler veriyordum. Hatta hürriyetten evvel de ta-
lebelerime beşaret ederdim.
tarihçe-i Hayat’
ımda mer-
hum Abdurrahman’ın yazdığı gibi,
Sünuhat
misillü risa-
lelerde dahi ‘Ben bir ışık görüyorum’ diye dehşetli hâdi-
sata karşı o ümit ile dayanıp mukabele ederdim. Ben de
herkes gibi o ışığı siyaset âleminde ve hayat-ı içtimaiye-i
İslâmiyede ve çok geniş bir dairede tasavvur ederdim.
Hâlbuki hâdisat-ı âlem beni o gaybî ihbarda ve beşaret-
te bir derece tekzip edip ümidimi kırardı.
“Birden bir ihtar-ı gaybî ile kat’î kanaat verecek bir su-
rette kalbime geldi. denildi ki: Ciddî bir alâka ile senin
eskiden beri tekrar ettiğin ‘Bir ışık var, bir nur göreceğiz’
diye müjdelerin tevili ve tefsiri ve tabiri, sizin hakkınızda,
vermek.
mukaddeme:
giriş, ilk söz, başlan-
gıç.
müjde:
sevindirici haber.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
risale:
kitap.
siyaset âlemi:
politika dünyası.
suret:
biçim, resim.
sünuhat:
akla gelen, içe doğan
şeyler.
tabir etmek:
yorumlamak.
tabir:
yorum, yorumlama.
talebe:
öğrenci.
Tarihçe-i Hayat:
Bediüzzaman’ın
biyografisi.
tasavvur etmek:
düşünmek, zi-
hinde kurgulamak.
tefsir:
açıklama, izah.
tekzip etmek:
yalanlamak.
telif etmek:
kitap yazmak, eser
ortaya koymak.
tevil:
yorum.
ümit:
bazı şeylerin istediği yönde
olması konusunda beslenen his.
alâka:
ilgi.
bahis:
söz etme.
beşaret:
müjde.
beşaret etmek:
müjdelemek.
bidayet:
başlangıç.
ciddî:
gerçek, önemli.
daire:
alan, yer.
dayanmak:
sabretmek, mu-
kavemet etmek.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i iman:
iman edenler, ina-
nanlar.
evvel:
önce.
gaybî:
göze görünmeyenlere
ait, gaypla ilgili, hazırda olma-
yan.
hâdisat:
olaylar.
hâdisat-ı âlem:
dünyada
meydana gelen olaylar.
hâlbuki:
oysa, oysa ki.
hayat-ı içtimaiye-i islâmiye:
İslâm dünyasının toplumsal
hayatı.
hülâsa:
öz, esas, özet.
Hürriyet:
1908 de II Meşruti-
yetin ilânı ile birlikte gerçekle-
şen yeni sistemin halk arasın-
daki adı.
ihbar:
haber verme.
ihtar-ı gaybî:
gayba ait uyarı.
ihtiva etmek:
kapsamak.
istikbal:
gelecek zaman.
itikat:
inanış, iman.
izahat:
izahlar, açıklamalar.
izale:
giderme, ortadan kaldır-
ma.
kanaat vermek:
inanmak,
inandırmak.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
me’yusiyet:
ümitsizlik.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
mesele:
konu.
misillü:
gibi, benzeri.
mukabele etmek:
karşılık
Eski said dönEmi EsErlEri
| 459 |
s
ünuHaT
1...,449,450,451,452,453,454,455,456,457,458 460,461,462,463,464,465,466,467,468,469,...790
Powered by FlippingBook