(1)
p
º«/
Ls
ôdG p
¿Én
£r
«s
°ûdG n
øp
e$Ép
H o
Pƒo
Yn
G
(2)
p
¿Én
£r
«°s
ûdG p
äGn
ƒ`o
£o
N Gƒo
©p
Ñ s
à`n
J n
’n
h
H
eR BiR
zamanın insî bir şeytanı vardır. Şimdi be-
şerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh-i
gaddar, fitnekârâne siyasetiyle cihanın her tarafına kun-
dak sokan elhannâs, altı hutuvatıyla âlem-i İslâm’ı ifsat
için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları
ve tabiatlarındaki muzır madenleri, fiilî propaganda ile iş-
lettiriyor, zayıf damarları buluyor.
kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı câhını, kiminin
tamahını, kiminin humkunu, kiminin dinsizli€ini, hatta
en garibi, kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta
ediyor.
BirinCi HaTVEsi:
der veya dedirir: “siz kendiniz de dersiniz ki: Musibe-
te müstahak oldunuz. kader zalim de€il, adalet eder.
öyle ise, size karşı muameleme razı olunuz.”
Şu vesveseye karşı demeliyiz:
kader-i İlâhî isyanımız için musibet verir; ona rızadâ-
de olmak, o günahtan tevbe demektir.
sen ey mel’un, günahımız için de€il, İslâmiyet’imiz için
zulmettin ve ediyorsun. ona rıza veya ihtiyârla inkıyat
kader-i ilâhî:
İlâhî kader, Allah’ın
kader kanunu.
kundak:
yangın çıkarmak için bir
yere sokulan yanıcı veya patlayıcı
şey.
mel’un:
lânetlenmiş, kötülenmiş,
lânete u€ramış.
menba:
kaynak, her hangi bir şe-
yin çıktı€ı yer; pınar.
muamele:
davranma, davranış, bi-
rine karşı her hangi bir davranışta
bulunma.
musibet:
felâket, belâ, ansızın ge-
len belâ, dert, sıkıntı.
muzır:
zararlı.
müstahak:
hak eden, hak etmiş,
lâyık.
propaganda:
bir inanç, düşünce,
doktrin v.b. ni başkalarına tanıt-
mak, benimsetmek amacını gü-
den ve çeşitli vasıtalarla yapılan
faaliyet.
razı olmak:
kabullenmek, rıza
göstermek.
rıza:
razı olmak, kabul etmek.
rızadâde:
razı olmuş, rıza göster-
miş.
ruh-i gaddar:
gaddar ruhlu.
siyaset:
politika.
suret:
biçim, şekil.
taassup:
aşırı ba€lılık, aşırı taraf-
tarlık, fanatizm.
tabiat:
yaratılış, huy, karakter, se-
ciye, mizaç.
tama:
hırs, kanaatsizlik.
vasıta:
aracı.
vekil:
başkasının yerine ve adına
hareket eden, konuşan.
vesvese:
şüphe, işkil, kuruntu, te-
reddüt;.
zalim:
zulmeden, haksızlık eden,
acımasız ve haksız davranan, mer-
hametsiz, gaddar.
zulüm:
haksızlık, eziyet, cefa, iş-
kence.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam ve eksiksiz verilme-
si, hakkaniyet, âdillik.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
beşer:
insan, insanlık, âde-
mo€lu.
cemaat:
topluluk.
cihan:
dünya, kâinat, âlem;
bütün insanlar.
elhannâs:
şeytan.
fitnekârâne:
ortalı€ı karıştırıcı
fesat verici.
garip:
şaşırtıcı olan.
habis:
kötü, pis.
hatve:
adım, aldatma.
hırs-ı câh:
makam, mevki hır-
sı.
hırs-ı intikam:
öç alma, inti-
kam hırsı.
humk:
ahmaklık.
hutuvat:
adımlar, şeytan al-
datmaları.
ifsat:
fesada u€ratma, bozma,
karıştırma, karışıklık çıkarma.
ihtiyâr:
tercih, irade.
inkıyat etme:
boyun e€me.
insî:
insan cinsinden.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik,
serkeşlik, emre karşı gelip
ayaklanma.
kader:
takdir, kısmet, kudret,
İlâhî hüküm.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 449 |
H
uTuvaT
-
ı
s
iTTe
1.
Allah’ın rahmetinden kovulmuş Şeytandan Allah’a sı€ınırım.
2.
Şeytanın aldatmalarına uymayınız. (Bakara Suresi: 168.)