Üçüncü Nokta:
ölecek âlemin dirilmesi mümkün-
dür. zira, Birinci Makamda geçtiği gibi, kudrette noksan
yok, gayet kavi muktazi var. Mesele ise mümkinattandır.
evet, kâinatta dikkat edilse görünür ki, içinde iki un-
sur-i esasî var, her tarafa uzanmış iki kök var ki, tahas-
sul ve temerküz ile ebedîleşse cennet-cehennem olacak-
tırlar. Cennet-cehennem ise; şecere-i hilkatten ebed ta-
rafına tedelli eden dalının iki meyvesidir, silsile-i kâinatın
iki neticesidir ve seyl-i şuunatın iki mahzenidir ve ebede
karşı cereyan eden temevvüc-i mevcudatın iki havzıdır ve
lütuf ve kahrın iki tecelligâhıdır ki; dest-i kudret bir ha-
reket-i şedide ile kâinatı çalkaladığı vakit, o iki havuz me-
vadd-ı münasibiyle dolacaktır.
Hakîm-i ezelî, inayet ve hikmet-i ezeliyesinin iktizasıy-
la, şu dünyayı tecrübe ve imtihana meydan olmak için
yarattı. tecrübe ve imtihan neşvünemaya sebeptir. o
neşvünema istidadatın inkişafına sebeptir. o inkişaf ka-
biliyetin tezahürüne sebeptir. o tezahür hakaik-ı nispiye-
nin zuhuruna sebeptir. o hakaik-ı nispiye ahirette haka-
ik-ı hakikiyeye inkılâp ettiği gibi, dünyada da bütün kâ-
inatın revabıt ve tutkalı hükmünde olan meratib-i nispi-
yenin takarruruna sebeptir.
İşte bu sırr-ı imtihan ve sırr-ı teklif iledir ki, cevahir-i âli-
ye hazefat-ı safileden tasaffi eder. Vakta ki, bunun gibi
pek çok hikem-i dakika için âlemi bu surette irade etti, şu
âlemin tagayyür ve tahavvülünü de irade etti, şu tahavvül
ve tagayyür için ezdadı birbirine karıştırdı; mazarratı me-
nafie mezç, dârrı nef’e derç, şüruru hayrata
mek.
istidadat:
kabiliyetler, yetenekler.
kabiliyet:
yetenek.
kahır:
Cenab-ı Hakkın şiddetli ve
azap verici vasıflarının tecellisi.
kavi:
kuvvetli, güçlü.
kudret:
Allah’ın her yeri kaplayan
gücü, kuvveti.
lütuf:
iyilik, ihsan, ba€ış.
mahzen:
toplanma yeri.
makam:
yer.
mazarrat:
zararlılar.
menafi:
menfaatliler, faydalılar.
meratib-i nisbiye:
göreceli, baş-
kası ile karşılaştırmalı dereceler.
mesele:
konu, sorun.
mevadd-ı münasip:
uygun mü-
nasip maddeler.
mezç:
karıştırma, kaynaştırma.
muktazi:
gerektirici sebep.
mümkinat:
olabilirlik.
nef’:
fayda.
neşvünema:
büyüme ve gelişme.
netice:
sonuç.
noksan:
eksiklik, kusurlu oluş.
nokta:
konu, konu ile ilgili önemli
bölüm.
revabıt:
rabıtalar, ba€lar.
seyl-i şuunat:
akıp giden oluşum-
lar, işler.
sırr-ı imtihan:
imtihan gerçe€i.
sırr-ı teklif:
teklif sırrı, insanların
dünyaya gönderilip Allah tarafın-
dan vazifelendirilmelerinin sırrı.
silsile-i kâinat:
kainat silsilesi, bir-
birine ba€lı olan birbiri peşi sıra
gelen varlıklar.
suret:
biçim, şekil.
şecere-i hilkat:
yaratılış a€acı.
şürur:
şerler, kötülükler.
tagayyür:
de€işme.
tahassul:
meydana gelme.
tahavvül:
dönüşme, başkalaşma.
takarrür:
yerleşmek, kararlaşmak.
tasaffi etmek:
saflaşmak, duru-
laşmak, temizlenmek.
tecelligâh:
yansıma, ortaya çıkma
yeri.
tecrübe:
deneyim.
tedelli etmek:
aşa€ı inmek, e€il-
mek.
temerküz:
merkezleşme, bir mer-
kezde toplanma.
temevvüc-i mevcudat:
mevcuda-
tın, varlıkların dalgalanması.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
unsur-i esasî:
temel, asıl unsur.
vakit:
zaman.
vakta ki:
ne vakit ki, oldu€u va-
kit.
zira:
çünkü.
zuhur:
açı€a çıkma.
ahiret:
öteki dünya.
âlem:
dünya, kâinat.
cereyan etmek:
akmak, bir
tarafa do€ru akış.
cevahir-i âliye:
yüksek, kıy-
metli cevherler.
dârr:
sıkıntı, zarar.
derç:
karıştırma, katma.
dest-i kudret:
Allah’ın her şey
hükmeden kuvvet eli.
ebed:
sonu olmayan.
ebedî:
devamlı, sonsuz.
ezdat:
zıtlar.
gayet:
son derece.
hakaik-ı hakikiye:
gerçek
olan asıllar.
hakaik-ı nispiye:
mutlak ol-
mayıp bir başkasına göre olan
yani göreceli hakikatler, ger-
çekler.
Hakîm-i Ezelî:
hükmü altına
almasının başlangıcı olmayan,
Allah.
hareket-i şedide:
şiddetli ha-
reket.
havz:
havuz.
hayrat:
hayırlar, iyilikler.
hazefat-ı safile:
de€ersiz
maddeler.
hikem-i dakika:
ince, derin
hikmetler.
hikmet-i ezeliye:
başlangıçsız
bilme.
hükmünde:
de€erinde; yerin-
de.
iktiza:
gerekme, gereklilik.
imtihan:
deneme, sınama; Al-
lah’ın çeşitli şekillerde kulları-
nı denemesi.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
inkılâp etmek:
de€işmek, dö-
nüşmek.
inkişaf:
ortaya çıkma, keşfo-
lunma.
irade etmek:
dilemek, iste-
Eski said dönEmi EsErlEri
| 441 |
n
okTa