Melekûtiyet ciheti ise, her şeyde şeffafedir; teşahhusat
karışmaz. o cihet vasıtasız Hâlık’ına müteveccihtir; te-
rettüp-teselsülü yoktur, illiyet-malûliyet giremez, i’vicaca-
tı yoktur, avaik müdahale edemez. zerre şemse kardeş
olur.
evet, kudret hem basit, hem nâmütenahî, hem zatî;
mahall-i taallûk-i kudret, hem vasıtasız, hem lekesiz,
hem isyansızdır. Büyük küçüğe tekebbürü yok, cemaat
ferde rüçhanı yok, küll cüz’e nispeten kudrete karşı faz-
la nazlanması olamaz.
Üçüncü Nokta:
(2)
'
¤r
Yn
’r
G o
?n
ãn
ªr
dG !n
h
(1)
@ l
Ar
Àn
T /
¬p
?r
ãp
ªn
c ¢n
ùr
«n
d
temsil, tasvir ve tasavvuru teshil ettiğinden, şu gamız
noktaya altı temsil ile işaret edeceğiz.
İşte şeffafiyet, mukabele, muvazene, intizam, tecerrüt,
itaatin sırlarını birden zihinde mezç edebilsen, vesvesesiz
bu noktayı anlayacaksın.
sakın mikyas yapma! Âciz mümkinatın zayıf, küçücük
mikyasları kadîr-i ezelî’nin tasarrufatına şebih olamaz,
tanzir edemez; yalnız şu emrin imkânının fehmini teshil
eder.
Birinci Temsil:
Şemsin feyz-i tecellisi olan timsali, deni-
zin mecmu-i sathında, denizin her bir katresinde aynı hü-
viyeti gösteriyor.
küre-i arz, perdesiz, güneşe karşı muhtelif cam parça-
larından olsa, timsal-i şems her bir parçada ve umum
kudret:
Allah’ın bütün varlı€ı çev-
releyen ezelî kuvveti.
küll:
bütün.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
mahall-i taallûk-i kudret:
kuvve-
tin alâkalı oldu€u yer; kudretin iliş-
kili bulundu€u makam.
malüliyet:
sakatlık.
mecmu-i satıh:
yüzeyin tamamı.
melekûtiyet:
her şeyin do€rudan
Allah’ın ilim, hikmet ve kudretine
bakan, sebeplerin müdahale ede-
medi€i aslı, esası, iç yüzü.
mezç etmek:
katmak, karıştır-
mak.
mikyas:
ölçü, ölçü aleti.
mikyas:
ölçü.
muhtelif:
çeşitli.
mukabele:
karşılıklı bulunma du-
rumu.
muvazene:
karşılaştırma, denge.
müdahale etmek:
karışmak.
mümkinat:
yaratılanlar, mümkün
olanlar, imkân dâhilindekiler, ola-
bilir şeyler.
müteveccih:
yönelen.
namütenahi:
uçsuz bucaksız, so-
nu olmayan, sonsuz, bitmez tü-
kenmez.
nispeten:
kıyasla, oranla.
nokta:
konu, konu ile ilgili önemli
bölüm.
rüçhan:
üstünlük.
sır:
aklın erişemedi€i İlâhî hikmet.
şebih:
benzeyen, benzer.
şeffafe:
kapalı veya saklı olma-
yan, açık.
şeffafiyet:
şeffaflık, şeffaf olma
hâli, saydamlık.
şems:
güneş.
tanzir etmek:
benzetmek.
tasarrufat:
faaliyetler, işler, sahip-
lik.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şekil-
lendirme, tasarlama, kurma.
tasvir:
ifade tarzlarıyla anlatma.
tecerrüt:
madde durumundan
uzak oluş, soyutlanma.
tekebbür:
kibir gösterme, büyük-
lük satma.
temsil:
kıyaslayarak benzetme.
terettüp:
sıralanma, sırasında ol-
ma, sırası gelme.
teselsül:
art arda gelme, birbirini
takip etme, zincirleme.
teshil etmek:
kolaylaştırmak, ko-
lay hale getirmek.
teşahhusat:
şahıs hâline girmeler,
cisimlenmeler.
timsal:
suret.
timsal-i şems:
güneşin şekli, ör-
ne€i.
vasıta:
araç.
vesvese:
şüphe, kuruntu, kalbe
gelen asılsız kötü ve sinsi düşün-
ce.
zatî:
kendine ait; hususî, özel.
zerre:
en küçük parça.
âciz:
güçsüz.
avaik:
engeller, zorluklar, zor
işler.
cemaat:
topluluk.
cihet:
yön, taraf.
cüz:
parça.
emir:
hâdise, olgu.
fehim:
kavrama, anlama.
fert:
birey.
feyz-i tecelli:
tecelliden do-
€an bereket.
gamız:
anlaşılmaz, kapalı
müphem.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
hüviyet:
nitelik, özellik.
i’vicacat:
e€rilik, do€ru olma-
malar.
illiyet:
nedeni neticeye ba€-
layan ba€, sebebiyet, neden-
sellik.
imkân:
mümkün olma, olabi-
lirlik.
intizam:
düzen, düzenlilik,
düzgünlük, tertipli olma.
işaret etmek:
göstermek, bil-
dirmek.
itaat:
boyun e€me.
kadîr-i Ezelî:
her şeye gücü
yeten, varlı€ının evveli olma-
yan, Allah.
katre:
damla.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 435 |
n
okTa
1.
Onun hiç bir benzeri yoktur. (Şûra Suresi: 11.)
2.
En yüce sıfatlar Allah’ındır. (Nahl Suresi: 60.)