mütedâhil, mekabihi mehasinle müçtemi halk ederek, şu
ezdadı, dest-i kudret, yoğurarak kâinatı kanun-i tebed-
dül ve tagayyüre ve namus-i tahavvül ve tekâmüle tâbi
kıldı.
Vaktâ ki, meclis-i imtihan kapandı, vakt-i tecrübe bit-
ti; inayet-i ezeliye te’bid için ezdadın tasfiyesini istedi,
hulûd için esbab-ı tagayyürü ve mevadd-ı ihtilâfı tefrik
etmek istedi; işte bu tasfiyenin neticesinde, cehennem
bir cism-i muhkem ile, aşiretiyle meşhun olarak hitab-ı
(1)
n
¿ƒo
ep
ôr
éo
ªr
dG Én
¡ t
jn
G n
?r
ƒn
«r
dG Gh o
RÉn
àr
eGn
h
a mazhar oldu. Hem, cen-
net bir cism-i müebbed-i müşeyyed ile kendi esasatıyla
tecelli ederek, taifesi
(2)
n
øj/
óp
dÉn
N Én
gƒo
?o
Nr
OÉn
a
hitab-ı teşrifiye-
ye mazhar oldu.
Münasebet, şart-ı intizamdır; intizam, sebeb-i devam-
dır. Hakîm-i ezelî iki menzilin sakinlerine kudret-i kâmi-
lesiyle öyle bir vücud-i müstakar verir ki, hiç inhilâl ve ta-
gayyüre maruz kalamaz. zira inkıraza müncer olan ta-
gayyürün esbabı bulunmaz. esbab-ı tagayyür bulunsa da,
varidat ve masarif mabeynindeki nispet müstakardır.
Hâlbuki şu dünyada inkıraza müncer olan tagayyürün se-
bebi, bedendeki terkip ve tahlil mabeynindeki nispet is-
tikrarsız olduğu içindir.
Dördüncü Nokta:
Şu mümkün, vaki olacaktır. Baş-
ta kur’ân-ı kerîm, bütün kütüb-i semaviye bunda mütte-
fiktir. zat-ı zülcelal’in evsaf-ı celâliye ve cemaliyesi, bu-
nun vukuuna tecelliyatıyla delâlet ederler.
aşiret:
kabile, oymak; millet.
cism-i muhkem:
sa€lam varlık, ci-
sim.
cism-i müebbed-i müşeyyed:
sa€lamlaştırılmış ebedî olan cisim.
delâlet etmek:
delil olmak, gös-
termek.
dest-i kudret:
Cenab-ı Hakkın
kudret eli.
esasat:
esaslar, temeller.
esbab-ı tagayyür:
de€işim, dönü-
şüm sebepleri.
esbap:
sebepler.
evsaf-ı celâliye ve cemaliye:
Al-
lah’ın celâl ve cemal sıfatları.
ezdat:
zıtlar.
Hakîm-i Ezelî:
sürekli hüküm ve
idare sahibi olan Allah.
hâlbuki:
oysa ki.
halk etme:
yaratma, yaratış.
hitab-ı teşrifiye:
şeref veren ko-
nuşma, hitap.
hitap:
söz söyleme, konuşma.
hulûd:
daimîlik, ebedîlik.
inayet-i ezeliye:
Allah’ın daimî ve
sonsuz iyili€i, ihsanı, lütfu.
inhilâl:
bozulma, çözülme, da€ıl-
ma.
inkıraz:
sönme, yok olma, tüken-
me, bitme.
intizam:
düzgünlük, tertipli olma.
istikrar:
kararlılık, düzenlilik.
kanun-i tebeddül ve tagayyür:
de€işim ve başkalaşım kanunu.
kudret-i kâmile:
eksiksiz, kusur-
suz güç.
kütüb-i semaviye:
Allah tarafın-
dan peygamberlere gönderilen ki-
taplar.
mabeyn:
ara.
maruz kalmak:
tesir altında kal-
mak.
masarif:
sarf olunan, harcanan.
mazhar olmak:
nail olmak, şeref-
lenmek.
meclis-i imtihan:
imtihan için top-
lanma yeri.
mehasin:
güzellikler, hüsünler, iyi-
likler.
mekabih:
çirkinlikler.
menzil:
yer.
meşhun:
dolu.
mevadd-ı ihtilâf:
ayrılma, parça-
lanma sebebi olan maddeler.
müçtemi:
tolanmış, toplu; birleş-
miş.
münasebet:
uygunluk.
müncer:
sonuçlanan, sona eren.
müstakar:
sabit, kararlı.
mütedâhil:
birbiri içine geçen.
müttefik:
fikir birli€i eden.
namus-i tahavvül ve tekâmül:
mükemmelleşme, gelişme ve de-
€işim kanunu.
nispet:
oran, denge.
nokta:
konu, konu ile ilgili önemli
bölüm.
sakin:
oturan, bulunan.
sebeb-i devam:
sürekli olma se-
bebi.
şart-ı intizam:
tertipli, düzenli
olmanın şartı.
tâbi kılmak:
boyun e€dirmek.
tagayyür:
başkalaşım, de€i-
şim.
taife:
topluluk.
tasfiye:
arıtma, saflaştırma.
te’bid:
ebedîleştirme.
tecelli etmek:
görünmek,
yansımak.
tecelliyat:
tecelliler, görüntü-
ler.
tefrik etmek:
birbirinden ayır-
mak, ayrı tutmak.
terkip ve tahlil:
birleşme ve
ayrışma.
vaki:
vuku bulan, olan.
vakta ki:
ne vakit ki, oldu€u
vakit.
vakt-i tecrübe:
deneyim, tec-
rübe zamanı.
varidat:
gelirler.
vuku:
olma, meydana gelme.
vücud-i müstakar:
de€işmez,
sabit olan vücut.
Zat-ı Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük ve haşmet sahibi olan zat,
Allah.
zira:
çünkü.
n
okTa
| 442 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Sizler ayrılın ey mücrimler! (Yasin Suresi: 59.)
2.
Ebediyen kalmak üzere cennete girin. (Zümer Suresi: 73.)