sath-ı arzda müzahemetsiz, tecezzisiz, tenakussuz, bir
olur. İşte
şeffafiyet sırrı
!..
Faraza şems muhtar olsaydı, o feyizden biri daha ra-
hat, diğeri daha zahmet olamazdı.
İkinci Temsil:
noktalardan terekküp eden bir daire-i azî-
min nokta-i merkeziyesinin elinde bir mum ve muhitteki
noktaların ellerinde birer âyine farz edilse, nokta-i merke-
ziyenin muhit âyinelerine verdiği feyiz müzahemetsiz, te-
cezzisiz, tenakussuz, nispeti birdir. İşte
mukabele sırrı
!..
Üçüncü Temsil:
Hakikî bir mizanın iki gözünde iki gü-
neş veya iki yıldız veya iki dağ veya iki yumurta veya iki
cevher-i fert, herhangisi bulunsa, sarf olunacak aynı kuv-
vetle o hassas azîm terazinin bir kefesi süreyya’ya, bir
kefesi serâya inebilir. İşte
muvazene sırrı
!..
Dördüncü Temsil:
en azîm bir gemi, en küçük bir oyun-
cak çevirmesi gibi çevrilebilir. İşte
intizamın sırrı
!..
Beşinci Temsil:
Bir mahiyet-i mücerrede, bütün cüz’iya-
tına, en asgarından en ekberine, yorulmadan, tenakus
etmeden, tecezzi etmeden, bir bakar, girer; teşahhusat-ı
mülkiye cihetindeki hususiyat müdahele edip şaşırtmaz,
nazarını tağyir etmez. İşte
tecerrüdün sırrı
!..
Altıncı Temsil:
Bir kumandan “Arş!” emriyle bir neferi
tahrik ettiği gibi, bir orduyu dahi tahrik eder.
asgar:
küçük.
âyine:
ayna.
azîm:
büyük.
cevher-i fert:
zerre, en küçük ci-
sim, atom.
cihet:
yön, taraf.
cüz’iyat:
parçaya ait olan şeyler.
daire-i azîm:
geniş ve büyük dai-
re.
ekber:
büyük.
faraza:
meselâ, say ki, tut ki, di-
yelim ki.
farz etmek:
kabul etmek, say-
mak.
feyiz:
bereket; ışık.
hakikî:
gerçek, sahici.
hassas:
incelikli, en ufak ölçüleri
sa€lıklı ve kesin olarak veren.
hususiyat:
özellikler, hassalar.
intizam sırrı:
düzgünlük, tertipli
olma gerçe€i, hakikati.
kefe:
terazi gözü.
mahiyet-i mücerret:
soyut kim-
lik, mahiyet; başlı başına, herhan-
gi bir boyuta ve elle tutulur sınır-
lara ba€lı kalmaksızın sahip
olunan hüviyet.
mizan:
terazi.
muhit:
çevre.
muhtar:
şuurlu, ihtiyâr sahibi.
mukabele sırrı:
karşılık verme ha-
kikati, gerçe€i.
muvazenet sırrı:
dengelilik haki-
kati, gerçe€i.
müdahale etmek:
karışmak, el at-
mak, araya girmek, sokulmak.
müzahemet:
çekişme; sıkıntı
verme; bir yere itişe kakışa
hücum etme.
nazar:
bakış.
nefer:
rütbesiz asker, er.
nispet:
oran.
nokta-i merkeziye:
merkez-
de bulunan nokta.
sarf:
harcama.
sath-ı arz:
yeryüzü.
serâ:
arz, yeryüzü.
süreyya:
Ülker yıldızı, Pervin.
şeffafiyet sırrı:
şeffaf olma
gerçe€i.
şems:
güneş.
ta€yir etmek:
başkalaştırmak,
de€iştirmek.
tahrik etmek:
hareket ettir-
mek, harekete geçirmek.
tecerrüt:
soyutlanma, her
şeyden uzak olma hakikati.
tecezzi:
parçalara ayrılma, bö-
lünme, ufalanma, cüzlere ay-
rılma.
tecezzi etmek:
parçalara ay-
rılmak, bölünmek.
tecezzi:
parçalara ayrılma, bö-
lünme.
temsil:
kıyaslayarak benzet-
me.
tenakus:
azalmış, noksanlaş-
mış, eksilmiş.
tenakuz:
çelişme, zıddiyet, çe-
lişki.
terekküp etmek:
karışıp bir-
leşmek.
teşahhusat-ı mülkiye:
mülk
âlemindeki kimlik kazandır-
malar, varlı€a mülk yönünde-
ki belirli kılınması, şahsiyet,
kimlik verilme ve varlı€ın gö-
rünmesini sa€lama işlemleri.
zahmet:
sıkıntı.
n
okTa
| 436 |
Eski said dönEmi EsErlEri