Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 439

o da ölecek, sonra dirilecek veya yatıp sonra subh-ı
haşir ile gözünü açacaktır.
Hem nasıl ki kâinatın bir nüsha-i musağğarası olan bir
şecere tahrip ve inhilâlden başını kurtaramaz; öyle de,
şecere-i hilkatten olan silsile-i kâinat, tamir ve tecdit için
tahripten kendini kurtaramaz. eğer ecel-i fıtrîden evvel
İrade-i ezeliye’nin izniyle bir maraz-ı haricî veya bir hâ-
dise-i muharrip olmazsa ve sânii daha evvel onu boz-
mazsa, her hâlde, hatta fennî bir hesapla, bir gün gele-
cek ki;
@ r
än
Qn
ón
µr
fG o
?ƒo
ét
ædG Gn
Pp
Gn
h @ r
än
Qu
ƒo
c o
¢ùr
ªs
°ûdG Gn
Pp
G
@ r
än
ôn
£n
Ør
fG o
ABÉ n
ª°s
ùdG Gn
Pp
Gn
h
(1)
@ r
än
ôu
«o
°S o
?Én
Ñp
ér
dG Gn
Pp
Gn
h
(2)
@ r
än
ôu
éo
a o
QÉn
ëp
Ñr
dG Gn
Pp
Gn
h@ r
än
ôn
ã`n
àr
fG o
Öp
cGn
ƒn
µ`r
dG Gn
Pp
Gn
h
sırları kadîr-i ezelî’nin izniyle tezahür edip, o büyük in-
sanın sekeratı da acip bir harhara ve müthiş bir savt ile
fezayı dolduracak, bağırıp ölecek, sonra dirilecek.
dakik Bir nükte:
nasıl ki su kendi zararına incimat
eder, buz buzun zararına temeyyu eder, lüb kışır zararı-
na kuvvetleşir, lâfız mana zararına kalınlaşır, ruh ceset
hesabına zayıflaşır, ceset ruh hesabına inceleşir; öyle de
âlem-i kesif âlem-i lâtif hesabına şeffaflanır.
kudret-i Fâtıra –tabir caiz ise– hummalı bir faaliyetle
ecza-i meyyite-i hamide-i camide-i kesifede, her tarafta
iş’âl-i nur-i hayat ettiği bir remz-i kudrettir ki, âlem-i lâtif
hesabına âlem-i kesifi eritiyor, yandırıyor, ışıklandırıyor.
hesabına:
… için, adına, namına.
hummalı:
ateşli, hareketli.
incimat etmek:
donmak, buz hâ-
line gelmek.
inhilâl:
da€ılma, çözülme, parça-
lanma, bozulma.
irade-i ezeliye:
Allah’ın başlangı-
cı olmayan iradesi, tercihi, dileme-
si.
iş’âl-i nur-i hayat:
hayat nurunun
ortaya çıkması, parlaması.
kadîr-i Ezelî:
her şeye gücü ye-
ten, varlı€ının evveli olmayan, Al-
lah.
kâinat:
dünya, varlıklar.
kışır:
kabuk, dış taraf.
kudret-i Fâtıra:
yaratıcı kudret,
kuvvet.
lâfız:
söz.
lüb:
iç, öz.
mana:
anlam.
maraz-ı haricî:
dıştan gelen has-
talık.
nükte:
ince ve derin anlam.
nüsha-i musa€€ara:
küçültülmüş
nüsha, suret; insan ve di€er canlı-
lar.
remz-i kudret:
Allah’ın bütün var-
lı€ı çevreleyen ezelî kuvvetinin
işareti.
ruh:
can.
sâni:
yapan, yaratan Allah.
savt:
ses, ba€ırtı.
sekerat:
ölmek üzere olan bir ki-
şinin kendinden geçmesi.
silsile-i kâinat:
kâinatın bir zinci-
rin halkaları gibi kademe kademe
yaratılışı.
subh-ı haşir:
haşir sabahı.
şecere:
a€aç.
şecere-i hilkat:
yaratılış a€acı.
şeffaflanmak:
saydamlaşmak.
tabir:
ifade, anlatım.
tahrip:
harap etme, yıkma, boz-
ma.
tamir:
onarım.
tecdit:
yenileme, yenilenme, ye-
ni hale getirme, yeni etme, taze-
leme.
temeyyu etmek:
sıvılaşmak, eri-
mek, sıvı hale gelmek.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
zaifleşmek:
cılızlaşmak, dayanık-
sızlaşmak.
acip:
hayret veren, hayrette
bırakan.
âlem-i kesif:
yo€un madde
âlemi, dünya.
âlem-i lâtif:
ince, şeffaf, kesif
olmayan âlem.
caiz:
uygun.
ceset:
vücut, beden.
dakik:
ince ve derin.
ecel-i fıtrî:
her mahlûkun ya-
ratılışı itibarıyla Cenab-ı Allah
tarafından tayin olunan vasati
ömrü.
ecza-i meyyite-i hamide-i ca-
mide-i kesife:
katı, cansız,
e€ilmiş, bükülmüş kısımlar,
parçalar.
evvel:
önce.
evvel:
önce.
faaliyet:
aktivite, etkinlik, can-
lılık.
fennî:
ilmî.
feza:
kâinatta, yıldızlar arasın-
daki boşluk, uzay.
hâdise-i muharrip:
tahrip edi-
ci olay.
harhara:
hırıltı.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 439 |
n
okTa
1.
Güneş dürülüp toplandığında, • Yıldızlar döküldüğünde, • Dağlar yürtüldüğünde... (Tekvir
Suresi: 1-3.)
2.
Gök yarıldığı zaman, • Yıldızlar saçıldı€ı zaman, • Denizler kaynayıp fışkırdı€ı zaman… (İn-
fitar Suresi: 1-3.)
1...,429,430,431,432,433,434,435,436,437,438 440,441,442,443,444,445,446,447,448,449,...790
Powered by FlippingBook