Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 434

Madem tahallül edemez; bilbedahe kudrette meratip ola-
maz. zira meratibin vücudu, ezdadın tedahülüyledir.
Meselâ
,
hararette meratip bürudetin tahallülüyledir,
hüsündeki derecat kubhun tedahülüyledir, ilâahir…
Mümkinatta hakikî, tabiî lüzum-i zatî olmadığından
kâinatta ezdat birbirine girebilmiş, meratip tevellüt ede-
rek ihtilâfat ile tagayyürat neş’et etmiştir.
Madem ki kudrette meratip olamaz; makdurat dahi
bizzarure kudrete nispeti bir olur, en büyük en küçüğe
müsavi ve zerrat yıldızlara emsal olur.
İkinci Nokta:
sabıkan geçtiği gibi, kâinatın âyine
gibi iki ciheti var: biri mülk, biri melekûtiyet.
Mülk ciheti ezdadın cevelângâhıdır. Hüsün-kubuh, ha-
yır-şer, sığar-kiber, sa’b-sehil gibi umurun mahall-i te-
varüdüdür. onun için vesait ve esbap vazedilmiş; tâ
dest-i kudret zahiren umur-i hasise ile mübaşir görün-
mesin. Azamet ve izzet öyle ister. Fakat, hakikî tesir ver-
memiş; vahdet öyle ister.
(HaşİYe)
HaşİYe:
e€er vasıta hakikî olsa idi ve hakikî tesir verilse idi, hem bir şuur-i
küllî verilmek lâzım idi, hem bizzarure eser-i itkan, kemal-i sanat mutelif
olacaktı. Hâlbuki en adîden en âlîye, en küçükten en büyü€e, itkan, dere-
ce-i kemalde, mahiyetin kameti nispetindedir. demek Müessir-i Haki-
kî’den bazı karîb, bazı baîd, kısmen vasıtasız, kısmen vasıta ile, kısmen
vesait ile de€ildir. Cay-ı dikkattir ki, cüz’î bir ihtiyârın tavassutuyla eser-i
akıl bir insan şehri, intizamca semere-i vahiy bir arı kovanındanki cemaa-
te yetişmez; ve arılar meşher-i sanatı, bir tek hüceyrat şehri bir nar ve cil-
nardan intizamca geridir. demek kâinattaki cazibe-i umumiye hangi ka-
lemden akmışsa, cüz-i lâyeteccezzadaki küçücük cazibe, aynen o kalemin
noktalarıdır.
âlî:
yüce, yüksek.
âyine:
ayna.
azamet:
büyüklük.
baîd:
uzak, ırak.
bilbedahe:
açıkça, açıklıkla.
bizzarure:
zorunlu olarak.
bürudet:
so€ukluk.
cây-ı dikkat:
dikkat edilecek nok-
ta, dikkat edilecek yer veya şey;
dikkate de€er.
cazibe:
çekim gücü.
cazibe-i umumiye:
umumî bir ca-
zibe, genel çekim gücü.
cevelângâh:
dönüp dolaşma yeri.
cihet:
yön, taraf.
cilnar:
nar çiçe€i.
cüz-i lâyetecezza:
atom; bölün-
meyen, parçalanmayan kısım, bö-
lünme imkânı olmayan en ufak
zerre, bölünmez parça.
cüz’î:
küçük.
derecat:
dereceler.
derece-i kemal:
yücelik ve mü-
kemmellik derecesi.
dest-i kudret:
Allah’ın ezelî kud-
ret eli.
emsal:
eş, benzer.
esbap:
sebepler.
eser-i akıl:
akıl işi olan eser.
eser-i ittikan:
sa€lamlı€ın eseri,
izi.
ezdat:
zıtlar, tezatlar.
hararet:
sıcaklık.
haşiye:
dipnot.
hayır-şer:
iyi-kötü.
hüceyrat:
hüceyreler, hücrecikler,
küçük odacıklar.
hüsün:
güzellik.
hüsün-kubuh:
güzellik-çirkinlik.
ihtilâfat:
ihtilâflar, birbirine zıt ve
farklı şeyler, farklılıklar.
ihtiyâr:
seçme, tercih etme.
ilâahir:
sonuna kadar.
intizam:
düzgünlük, tertipli olma.
ittikan:
gözle görmüş gibi sa€lam
bilme ve inanma.
izzet:
şeref, yücelik, de€er.
kamet:
derece, mertebe.
karîb:
yakın, yakın olan.
kemal-i sanat:
sanattaki mükem-
mellik.
kısmen:
kısmî olarak, bazı yön-
den.
kovan:
arı yuvası.
kubuh:
çirkinlik.
kudret:
kuvvet, güç; Allah’ın bü-
tün varlı€ı çevreleyen ezelî gücü.
lüzum-i zatî:
bir şeyin bizzat ken-
disinden kaynaklanan, kendisi için
gerekli olan.
mahall-i tevarüt:
meydana gel-
me, ortaya çıkma yeri.
mahiyet:
esaslar, hakikatler, iç
yüzleri.
makdurat:
Allah’ın takdiri olan
şeyler, kudret tarafından yaratı-
lanlar, kâinatın bütünü, kader.
melekûtiyet:
bir şeyin içe ait İlâ-
hî isimlere bakan tarafı.
meratip:
mertebeler.
meşher-i sanat:
sanat eserlerinin
teşhir edildi€i yer; Allah’ın sanat
eserlerinin sergilendi€i yer.
mübaşir:
bir işe başlayan, bir
işe girişen.
müessir-i hakikî:
gerçek tesir
sahibi, asıl tesir edici.
mülk:
varlı€ın zıtlıkları barın-
dıran yönü.
mümkinat:
yaratılanlar, müm-
kün olanlar, imkân dâhilinde-
kiler, olabilir şeyler.
müsavi:
eşit, denk, birinin öte-
kinden farksız olanı.
nar:
bir meyve.
neş’et etmek:
meydana gel-
mek, oluşmak.
nispet:
kıyaslama, kıyas, ölçü,
oran.
sabıkan:
evvelce.
sa’b-sehil:
zorluk-kolaylık.
semere-i vahiy:
ilham netice-
si.
sı€ar-kiber:
küçüklük-büyük-
lük.
şuur-i küllî:
her şeyin farkın-
da olma, her şeyi bilme.
tabiî:
ola€an.
tagayyürat:
de€işmeler, baş-
kalaşmalar, bozulmalar.
tahallül etmek:
araya girmek,
sızmak; müdahale etmek.
tavassut:
aracılık etme, aracı-
lık.
tedahül:
birbirinin içine girme,
karışma.
tesir:
etki, iz bırakma.
tevellüt etmek:
do€mak.
umur:
işler, hususlar, şeyler.
umur-i hasise:
ufak ve de€er-
siz işler.
vahdet:
birlik ve teklik.
vasıta:
araç.
vazedilmek:
meydana getir-
mek, ortaya koymak.
vesait:
vasıtalar, araçlar.
vücut:
var olma, varlık.
zahiren:
görünüşte.
zerrat:
zerreler.
zira:
çünkü.
n
okTa
| 434 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1...,424,425,426,427,428,429,430,431,432,433 435,436,437,438,439,440,441,442,443,444,...790
Powered by FlippingBook