Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 429

rahmet-i İlâhîyi inkâr etmek lâzım gelir. Hâlbuki, rahmet
en vazıh ve güneşten daha parlak bir hakikattir.
Bak, rahmetin cilvelerinden olan muhabbet ve aşk ve
şefkat nimetlerine dikkat et. e€er firak-ı ebedî ve hicran-ı
lâyezalîye incirar etse, görürsün ki, o muhabbet en büyük
musibet olur, şefkat en büyük maraz olur, akıl en büyük
belâ olur.
demek rahmet, rahmet oldu€u için, hicran-ı ebedîyi
muhabbet-i hakikîye karşı çıkarmaz.
Yedincimenba:
kâinattaki bütün letaif, bütün me-
hasin, bütün kemalât, bütün incizabat ve iştiyakat ve te-
rahhumat birer mazmundur ki, sâniin lütuf ve merhame-
tinin, ihsan ve kereminin cilvelerini bizzarure ve bilbeda-
he kalbe gösteriyor. Madem bir hakikat var; bilbedahe
hakikî rahmet var. Madem hakikî rahmet var; saadet-i
ebediye olacaktır.
Sekizincimenba:
Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandır.
kim kendi uyanık vicdanını dinlese, “ebed! ebed!” se-
sini işitecektir. demek o, onun için mahlûktur. demek
bu incizap ve cezbe, bir gaye-i hakikî ve hakikat-i cazibe-
darın yalnız cezbiyle olabilir.
dokuzuncumenba:
sadık, masduk, musaddık olan
Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın ahbarıdır.
evet onun sözleriyle saadet-i ebediyenin kapıları açıl-
mış ve ona karşı kelâmları birer penceredir. zaten bütün
kemalât:
iyilikler, kemaller, olgun-
luklar, mükemmellikler.
kerem:
cömertlik, ihsan.
lâzım:
gerek.
letaif:
manevî melekeler, istidat
ve kabiliyetler, hoş, derin ve lâtif
duygular, manalar, yetenekler.
lütuf:
iyilik, ihsan, ba€ış.
madem:
de€il mi.
mahlûk:
yaratık.
maraz:
dert, belâ.
masduk:
tasdik eden, do€rulayan.
mazmun:
mana, mefhum, kav-
ram.
mehasin:
güzellikler, hüsünler, iyi-
likler.
menba:
kaynak.
merhamet:
acıma, şefkat göster-
me.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhabbet-i hakikî:
gerçek mu-
habbet, hakikî şefkat.
musaddık:
gerçekleştiren.
musibet:
sıkıntı.
nimet:
iyilik, ihsan, ba€ış.
rahmet:
acıma, merhamet etme.
rahmet-i ilâhî:
Allah’ın sonsuz
rahmeti, İlâhî rahmet.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk, sonu olmayan mutluluk.
sadık:
do€ru.
sâni:
yapan, yaratan Allah.
şefkat:
acıma.
terahhumat:
merhamet etmeler,
acımalar.
vazıh:
açık, aşikâr.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şer-
den ayırt etmeye yardımcı olan.
ahbar:
haberler.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât
ve selâm onun üzerine olsun.
aşk:
şiddetli sevgi, sevda, gö-
nül verme.
belâ:
musibet, gam, keder,
afet.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr ola-
rak.
bizzarure:
kesinlikle, zarurî
olarak, mecburî olarak.
cezbe:
çekme, çekim.
cezp:
çekme, çekim.
cilve:
tecelli, görüntü.
ebed:
sonu olmayan gelecek
zaman, sonsuzluk, daîmilik.
fıtrat-ı zîşuur:
şuurlu varlıkla-
rın yaratılışı.
firak-ı ebedî:
ebedî, sonsuz
ayrılık.
gaye-i hakikî:
gerçek maksat.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i cazibedar:
aslı ve
esasıyla çekici olan hakikat,
cazibeli gerçek.
hakikî:
sahici.
hâlbuki:
oysa ki.
hicran-ı ebedî:
ayrılıktan ge-
len sonsuz üzüntü, acı.
hicran-ı lâyezalî:
ayrılıktan
gelen bitmez tükenmez üzün-
tü.
ihsan:
ba€ışlama, ikram etme,
lütuf.
incirar etmek:
bir neticeye
do€ru çekilerek sona ermek.
incizabat:
cezbedilmeler, ka-
pılmalar, çekilmeler.
incizap:
cezbedilme, çekilme.
inkâr etmek:
kabul etmemek,
reddetmek.
iştiyakat:
arzular, istekle ilgi-
ler, şevkler.
kâinat:
dünya, varlıklar.
kelâm:
söz, konuşma.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 429 |
n
okTa
1...,419,420,421,422,423,424,425,426,427,428 430,431,432,433,434,435,436,437,438,439,...790
Powered by FlippingBook