hem meakisi, hem dizginlerini tutan melâikeler olmazsa,
onlara bir vücut taayyün etmez, bir hüviyet teşahhus
edemez, bir hakikat-i hariciye olmaz. Hem de, ehl-i hik-
met ile ehl-i din ve akıl ile nakil ittifak etmişler ki; teşek-
kül-i ervaha, nâmuvafık, camit, zahir olan âlem-i şaha-
dette, mevcudat münhasır değildir. Ve vücut ona inhisar
etmemiştir. Belki daha çok tabakat-ı vücut var. deniz ba-
lığa münasebeti gibi, ervaha muvafık ve ervahla dolu bir
âlemü’l-gayp ve avalimü’l-ervah dahi bulunur.
Madem ki bütün bu umur mana-i melâikenin vücudu-
na şahadet eder; onların vücudunun en ahsen sureti ve
ukul-i selime kabul edecek ve istihsan edecek keyfiyeti
odur ki, şeriat şerh etmiştir. der: “Melâike ibad-ı müker-
remdir, emre muhalefet etmezler. ecsam-ı lâtife-i nura-
niyedirler. enva-ı muhtelifeye münkasımdırlar. Melâike
bir ümmetir ki, sıfat-ı iradeden gelen şeriat-ı tekviniyenin
hamelesi ve mümessili ve mümtesillidirler. Müessir-i ha-
kikî olan kudret-i fâtıranın ve irade-i ezeliyenin emrine
tâbi bir nevi ibadullahtır.”
Dördüncü Nükte:
Mesele-i melâike o mesaildendir
ki, cüz’ün vücuduyla küllün tahakkuku bilinir. Bir şahsın
rü’yetiyle nev’in vücudu malûm olur. zira kim inkâr
ederse küllü inkâr eder.
ey birader, bak! görmüyor musun, işitmiyor musun
ki, bütün ehl-i edyan, bütün asırlarda, zaman-ı
Âdem’den şimdiye kadar, melâikenin vücuduna ittifak ve
insanın taifeleri birbirinden bahsi gibi onlarla muhavere
ahsen:
pek güzel, en güzel.
akıl ile nakil:
fen ve felsefe ilim-
leri ile Kur’ân ve sünnetten intikal
eden, aktarılan bilgiler.
âlem-i şahadet:
gözle gördü€ü-
müz, şahit oldu€umuz âlem, kâi-
nat.
âlemü’l-gayp:
gayp âlemi, görün-
meyen, fakat varlı€ı kesin olan ve
mahiyeti Allah tarafından bilinen
başka dünyalar.
asır:
yüzyıl, asır.
avalimü’l-ervah:
ruhlar âlemi,
ruhlar dünyası.
bahis:
konu.
birader:
kardeş, dost.
camit:
ruhsuz, sert, katı madde;
cansız.
cüz:
parça.
ecsam-ı lâtife-i nuraniye:
nurlu,
hoş, güzel, nazik cisimler, varlık-
lar.
ehl-i edyan:
dindarlar, bir din
mensubu olanlar.
ehl-i hikmet ile ehl-i din:
ilim
adamları, felsefeciler ile din bilgin-
leri.
enva-ı muhtelife:
çeşitli türler.
ervah:
ruhlar, canlar, hayatın cev-
herleri.
hakikat-ı hariciye:
dışa yansıyan
gerçeklik, hayat gibi dış âlemde
yer alan varlık.
hamele:
taşıyanlar, kaldıranlar,
yüklenenler.
hüviyet:
kimlik.
ibad-ı mükerrem:
asaletli, şerefli
kullar.
ibadullah:
Allah’ın kulları, Allah’a
ibadet ve kulluk edenler.
inhisar:
hasredilme, ait olunma.
inkâr etmek:
kabul etmemek,
reddetmek.
irade-i ezeliye:
ezelî güç sahibi
olan Allah’ın tercihi, dilemesi.
istihsan etmek:
be€enmek, güzel
bulmak.
ittifak:
birleşme, fikir birli€i etme.
ittifak etmek:
birleşmek, fikir bir-
li€i etmek.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl oldu€u,
hâl, durum, iç yüz.
kudret-i fâtıra:
yaratıcı kudret,
kuvvet.
küll:
bütün.
madem:
de€il mi ki.
malûm:
bilinen.
mana-i melâike:
“melek kavra-
mı”nın ifade etti€i anlam.
meakis:
yansıtıcı, ayna.
melâike:
melekler.
mesail:
meseleler.
mesele-i melâike:
melekler, me-
leklerin varlı€ı konusu.
mevcudat:
varlıklar.
muhalefet:
aykırılık, zıtlık.
muhavere:
konuşma.
muvafık:
uygun.
müessir-i hakikî:
gerçek tesir sa-
hibi, asıl yapan.
mümessil:
temsil eden, temsilci.
mümtesil:
aldı€ı emre uyan, bo-
yun e€en.
münasebet:
ba€lar, ilişkiler; uy-
gunluk.
münhasır:
sınırlanmış, sınırlı.
münkasım:
taksim edilmiş, kısım-
lara ayrılmış, bölünmüş.
nâmuvafık:
uygun olmayan, uy-
mayan.
nevi:
çeşit, tür.
nükte:
ince ve derin anlam.
rü’yet:
görülme.
sıfat-ı irade:
irade sıfatı, Ce-
nab-ı Hakkın emir ve iradesini
bildiren, gösteren hâl ve key-
fiyet.
suret:
biçim, şekil.
şahadet etmek:
şahit olmak,
tanıklık etmek.
şahıs:
kimse, fert.
şerh etmek:
açıklamak, izah
etmek.
şeriat:
İslâmiyet.
şeriat-ı tekviniye:
Cenab-ı
Hakkın kâinata koydu€u ya-
ratılış kanunları.
taayyün etmek:
meydana
çıkmak, belli olmak, belirlen-
mek.
tabakat-ı vücut:
varlık taba-
kaları.
tâbi:
boyun e€en, ba€lı kalan.
tahakkuk:
gerçekleşme, delil
ile ispat edilme, kesinleşme.
taife:
topluluk.
teşahhus etmek:
cisimlen-
mek.
teşekkül-i ervah:
ruhların olu-
şumu, bir şekle girmeleri.
ukul-i selime:
salim kafalar,
sıhhatli düşünceler.
umur:
işler.
ümmet:
nesil, millet.
vücut:
beden, var olma, var-
lık.
zahir:
görünen; açık.
zaman-ı Âdem:
Hazret-i
Âdem zamanı, insanlı€ın ilk
devresi.
zira:
çünkü.
n
okTa
| 422 |
Eski said dönEmi EsErlEri