Bak! Hayat, tabaka-i insaniyeye çıktıkça öyle inbisat
ve inkişaf ve tenevvür eder ki, ziya-i akıl ile menzilindeki
odaları gezer gibi, avalim-i ulviye ve ruhiye ve cismani-
yede gezer. o, o avalime misafir gittiği gibi, onlar dahi
onun mir’at-ı ruhuna misafir oluyorlar.
Hayat, zat-ı zülcelâl’in en parlak bir bürhan-ı vahdeti
ve en büyük bir nimeti ve tecelli-i merhameti ve en hafî,
dakik, bilinmez bir nakş-ı nezihidir.
Bak! enva-ı hayatın en ednası olan hayat-ı nebat ve
onun en birinci derecesi olan çekirdekteki ukde-i hayati-
yenin tenebbühü o derece zuhur, kesret, mebzuliyet, ül-
fetle zaman-ı Âdem’den beri hikmet-i beşer nazarından
gizli kalmış, hakikati keşfedilmemiş. Hem o kadar nezih-
tir ki, dest-i kudret ile onun arasında sebeb-i zahirî va-
zedilmemiş. zira mülk ve melekûtî iki vechi temiz, pâk,
şeffaftır. nazar-ı zahirîde umur-i hasise ile perdesiz mü-
başeretinden teâlî eden izzet-i kudret, esbab-ı zahiriye
yalnız mülk cihetinde bulunmasını başka şeyde ister,
bunda istemez. Hatta denilebilir: “
Hayat olmazsa vücut,
vücut değildir. Hayat ruhun ziyasıdır.”
Madem ki hayat bu derece ehemmiyetlidir; madem
âlemde bir intizam-ı kâmil var, bir ittikan-ı muhkem var;
madem bu bîçare, perişan küremiz bu kadar zevi’l-ervah
ile dolmuştur; öyle ise, bir hads-i sadıkla hükmolunur ki,
şu kusûr-i semaviye ve şu bürûc-i samiyenin dahi kendi-
lerine münasip sükkânı vardır. nâr nuru yakmaz. nura-
nî dahi şemste yaşar (Balık suda gibi).
bilinmek.
kusûr-i semaviye:
göklerin par-
lak ve süslü kasırları, köşkleri.
küre:
dünya, yeryüzü.
madem:
de€il mi.
madem ki:
de€il mi ki.
mebzuliyet:
ucuzluk, bolluk, çok-
luk.
melekûtî:
gayp âlemiyle ilgili, iç
yüze, esasa, hakikate ait.
menzil:
oda, yer.
mir’at-ı ruh:
ruh aynası.
mübaşeret:
bulaşma, temas, iliş-
ki.
mülk:
sahip olunan, üzerinde ta-
sarruf hakkı bulunulan her şey;
varlık âlemi, varlık âleminin beş
duyu ile görülen bilinen yüzü.
münasip:
uygun.
nakş-ı nezih:
incelikle işlenmiş gü-
zel nakış.
nâr:
ateş.
nazar:
bakış.
nazar-ı zahirî:
zahirî bakış, dış gö-
rünüşe bakma.
nezih:
temiz, pak; güzel.
nimet:
iyilik, ihsan, ba€ış.
nuranî:
nura ait, nurla ilgili.
pâk:
noksansız, kusursuz, katışık-
sız.
ruh:
cevher, can.
sebeb-i zahirî:
görünürdeki sebep.
sükkân:
sakin olanlar, ikamet
edenler, oturanlar.
şeffaf:
saydam.
şems:
güneş.
tabaka-i insaniye:
insanî seviye,
tabaka.
teâlî etmek:
yükselmek, yücel-
mek, çok yüce olmak.
tecelli-i merhamet:
şefkatin, mer-
hametin yansıması.
tenebbüh:
uyanma, uyanış.
tenevvür:
nurlanma, parlama, pa-
rıldama, ışıldama.
ukde-i hayatiye:
hayat dü€ümü.
umur-i hasise:
ufak ve de€ersiz
işler.
ülfet:
alışkanlık, gaflet.
vazedilmek:
koymak, konulmak.
vecih:
yüz.
vücut:
varlık.
zaman-ı Âdem:
Hazret-i Âdem za-
manı, insanlı€ın ilk devresi.
Zat-ı Zülcelâl:
sonsuz büyüklük ve
haşmet sahibi olan zat, Allah.
zevi’l-ervah:
ruh sahipleri, canlı-
lar.
zira:
çünkü.
ziya:
ışık.
ziya-ı akıl:
akıl nuru, ışı€ı.
zuhur:
görünme, meydana çıkma.
âlem:
dünya.
avalim:
âlemler.
avalim-i ulviye:
yüce âlem-
ler, melekler âlemi, ruhlar âle-
mi, ahiret âlemi vs.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
bürhan-ı vahdet:
birli€in, tek-
li€in delili.
büruc-i samiye:
yüksek burç-
lar, semavî kuleler, yıldızlar.
cihet:
yüz.
cismanî:
cisimle ilgili olma,
maddiyat.
dakik:
ince ve derin.
dest-i kudret:
kudret eli; Al-
lah’ın ezelî gücünün eli.
edna:
en baya€ı.
ehemmiyetli:
önemli.
enva-ı hayat:
hayat türleri,
canlı çeşitleri.
esbab-ı zahiriye:
görünürde-
ki sebepler.
hads-i sadık:
tam, do€ru ve
şüphesiz idrak etme ve bilme.
hafî:
gizli, saklı.
hakikat:
gerçek.
hayat:
canlılık, yaşama.
hayat-ı nebat:
bitki hayatı.
hikmet-i beşer:
insan bakışıy-
la varlık ve hayat maksadı, he-
defi, gayesi.
hükmolunmak:
yargıya var-
mak.
inbisat:
yayılma, açılma, gen-
leşme.
inkişaf:
ortaya çıkma, keşfo-
lunma.
intizam-ı kâmil:
olgun, mü-
kemmel düzen, işleyiş.
ittikan-ı muhkem:
sa€lam
kuvvetli düzgünlük.
izzet-i kudret:
Allah’ın sınırsız
gücünün üstünlü€ü.
kesret:
çokluk, bolluk.
keşfedilmek:
ortaya çıkmak,
Eski said dönEmi EsErlEri
| 419 |
n
okTa