Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 410

vardır, hem bir hiss-i sabia-i barika olan şaika var. o
şevk ve sevk yalan söylemez, yanlış gidemez.
Üçüncüsü:
Mevhum bir şey hakikat-i hariciyeye meb-
de olamaz. Fıtrat ve vicdanda nokta-i istinat ile nokta-i
istimdat iki hakikat-i zaruriyedir. Hilkatin saffeti ve en
mükerremi olan ruh-i beşer, o iki nokta olmazsa en süf-
lî, en berbat bir mahlûk olur. Hâlbuki, kâinattaki hikmet
ve nizam ve kemal, bu ihtimali reddeder.
Dördüncüsü:
Akıl tatil-i eşgal etse de nazarını ihmal
etse, vicdan sânii unutamaz; kendi nefsini inkâr etse de,
onu görür, onu düşünür, ona müteveccihtir.
Hads
–ki,
şimşek gibi sür’at-i intikaldir– daima onu tahrik eder.
Hadsin muzaafı olan
ilham
, onu daima tenvir eder.
me-
yelân’
ın muzaafı olan
arzu
ve onun muzaafı olan
iştiyak
ve onun muzaafı olan
aşk-ı ilâhî
, onu daima marifet-i
zülcelâl’e sevk eder. Şu fıtrattaki
incizap
ve
cezbe
, bir
hakikat-i cazibedarın cezbiyledir.
Bu nükteleri bildikten sonra, şu bürhan-ı enfüsî olan
vicdana müracaat et. göreceksin ki, kalb bedenin aktârı-
na neşr-i hayat ettiği gibi, kalbdeki ukde-i hayatiye olan
marifet-i sâni’dir ki, istidadat-ı gayr-i mahdude-i insaniye
ile mütenasip olan âmâl ve müyul-i müteşaibeye neşr-i ha-
yat eder, lezzeti içine atar ve kıymet verir ve bast ve tem-
dit eder.
İşte nokta-i istimdat ve kavga ve müzahemetin meyda-
nı olan dağdağa-i hayata hücum gösteren âlemin binler-
ce musibet ve müzahemelere karşı yegâne nokta-i isti-
nat, yine marifet-i sâni’dir.
aktâr:
taraflar, her taraf, her yer.
âlem:
dünya, cihan; bütün yara-
tılmışlar.
a’mal:
ameller, işler.
aşk-ı ilâhî:
Allah’ı sevme, Yarata-
nı sevme.
bast:
yayma, yayılma, açma, ser-
me, döşeme.
bürhan-ı enfüsî:
insanın içinde ve
hayatında görünen bürhan, delil.
cezbe:
çekim.
cezp:
çekme.
da€da€a-i hayat:
hayatın telâşı,
ıztırabı, sıkıntısı.
fıtrat:
yaratılış, mizaç, huy.
hads:
sezgi, seziş.
hakikat-i cazibedar:
aslı ve esa-
sıyla çekici olan hakikat, cazibeli
gerçek.
hakikat-i hariciye:
maddî bir be-
dene sahip varlık; ortaya çıkmış,
vücut giymiş olan varlık.
hakikat-i zaruriye:
zorunlu ger-
çek.
hilkat:
yaratılış.
hiss-i sabia-i barika:
parlak olan
yedinci his.
hücum:
saldırma.
ilham:
belli bilgi vasıtalarına baş-
vurmadan Allah tarafından insa-
nın kalbine veya zihnine konulma
indirilme.
incizap:
cezbedilme, kapılma, çe-
kilme.
istidadat-ı gayr-i mahdude-i in-
saniye:
insanda var olan sınırsız
kabiliyetler.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla ar-
zu etme.
kemal:
olgunluk, mükemmellik,
kusursuz, tam ve eksiksiz olma.
mahlûk:
yaratık, varlık.
marifet-i sâni:
eşyayı tam bir hü-
ner ve sanatla vücuda getiren sa-
natkâr olan Allah’ı tanıma, bilme
ve ona inanma.
marifet-i Zülcelâl:
büyüklük ve
haşmet sahibi olan Allah’ı bilme,
tanıma.
mebde:
kaynak, başlangıç.
mevhum:
gerçekte olmayan, ve-
him ve hayal ürünü olan.
meyelân:
e€ilme; e€ilim.
mükerrem:
ikram olunmuş, say-
gıde€er, hürmete lâyık.
musibet:
felâket, belâ.
mütenasip:
uygun olan, denk.
müteveccih:
yönelmiş, yönelen.
müyul-i müteşa’ibe:
çeşitli şube-
leri olan meyiller, çeşitli arzular,
çeşitli e€ilimler.
muzaaf:
kat kat, iki misli.
müzaheme(t):
zahmet, sıkıntı.
nazar:
bakış.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan hayırlı işlerden alıko-
yan güç.
neşr-i hayat:
hayat yayma,
da€ıtma.
nizam:
düzen, tertip, düzgün-
lük.
nokta-i istimdat:
yardım ve
medet isteme noktası.
nokta-i istinat:
dayanak nok-
tası, güvenme ve itimat nok-
tası.
nükte:
ince manalı, ancak dik-
katle anlaşılabilen mana veya
söz.
ruh-i beşer:
insan ruhu.
saffet:
saflık, halislik, temizlik,
paklık.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
sevk:
yöneltme, gönderme.
süflî:
aşa€ılık, baya€ı, adî.
sür’at-i intikal:
algılama hızı;
kavrama çabuklu€u.
şaika:
arzulama.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek
ve heves.
tahrik:
hareket ettirme, hare-
kete geçirme.
tatil-i eşgal:
işe, çalışmaya ara
verme, meşguliyeti bırakma;
grev.
temdit:
devam ettirme, uzat-
ma.
tenvir:
nurlandırma, aydınlat-
ma, ışıklandırma.
ukde-i hayatiye:
hayat dü€ü-
mü; yaşama iste€i, arzusu.
vicdan:
insanın içindeki iyiyi
kötüden ayırabilen ve iyilik et-
mekten lezeet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî bir
his.
yegâne:
biricik, tek, yalnız.
n
okTa
| 410 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1...,400,401,402,403,404,405,406,407,408,409 411,412,413,414,415,416,417,418,419,420,...790
Powered by FlippingBook