kuvvet ve suretler, a’razıyetleri cihetiyle envadaki mü-
bayenet-i cevheriyeyi teşkil edemez. A’raz, cevher ola-
maz. demek, envaının fasîleleri ve umum a’razının ha-
vass-ı mümeyyizeleri bizzarure adem-i sırftan muhtera-
dırlar.
silsilede tenasül, şerait-i adiye-i itibariyedendir.
Feyâ acaba! Vacibü’l-Vücud’un lâzıme-i zaruriye-i bey-
yinesi olan ezeliyeti zihinlerine sığıştıramayan, nasıl olu-
yor da her bir cihetten ezeliyete münafi olan maddenin
ezeliyetini zihinlerine sığıştırabilirler? Hem, dest-i tasar-
ruf-i kudrete karşı mukavemet edemeyen koca kâinat,
nasıl oldu da küçücük ve nazik zerratların (öyle dehşetli
salâbet bulmuş ki) kudret-i ezeliyenin yed-i idamına kar-
şı dayanıyor. Hem, nasıl oluyor ki kudret-i ezeliyenin
hassası olan ibda ve icadı, hiçbir münasebet-i makule ol-
madan en âciz ve en bîçare esbaba isnat ediliyor?
İşte, kur’ân-ı kerîm, şu delili halk ve icattan bahseden
âyâtı ile ezhanda tanzim ediyor. Müessir-i hakikî yalnız
Allah’tır. tesir-i hakikî esbapta yoktur; esbap, izzet ve
azamet-i kudretin perdesidir. tâ ki, aklın nazar-ı zahirî-
sinde, dest-i kudret umur-i hasise ile mübaşir görünme-
sin.
Bir şeyde iki cihet var:
•
Biri
mülk –âyinenin mülevven vechi gibi–. ezdat ona
varit oluyor. Çirkin olur, şer olur, hakir olur, azîm olur,
a’razıyet:
aslında bulunmayıp
sonradan meydana gelme.
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
adem-i sırf:
yokluk, yoklu€a mah-
kûm.
a’raz:
sonradan meydana gelen
şey.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
âyine:
ayna.
azamet-i kudret:
kudretin büyük-
lü€ü.
azîm:
büyük.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
bizzarure:
zarurî olarak, ister is-
temez, mecburen.
cevher:
esas, maya, öz.
cihet:
yön.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
delil:
kanıt.
dest-i kudret:
Allah’ın ezelî gücü-
nün eli.
dest-i tasarruf-i kudret:
Allah’ın
kudret eli; Allah’ın bir şeyi diledi€i
gibi kullanması.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
ezdat:
zıtlar, zıtlıklar.
ezeliyet:
geçmiş ve gelecek za-
manı birden içine alıp, zamanla sı-
nırlı olmamak.
ezhan:
zihinler.
fasîle:
ana babalar, ebeveynler.
feya aceba:
hayret do€rusu.
hakir:
aşa€ı, adî, baya€ı.
halk:
yaratma, yoktan var etme.
hassa:
bir kimseye has olan özel-
lik, nitelik veya tesir.
havass-ı mümeyyize:
ayırıcı özel-
likler.
ibda:
yoktan eşsiz ve benzersiz
yaratma.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
isnat:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
izzet:
şeref, yücelik; kuvvet, kud-
ret, üstünlük.
kudret-i ezeliye:
ezele ait kudret,
başı sonu olmayan sonsuz İlâhî
kudret, kuvvet.
lâzıme-i zaruriye-i beyyine:
apa-
çık zorunlu ve gerekli olan.
mübaşir:
bir işe başlayan, bir işe
girişen.
mübayenet-i cevheriye:
her cin-
sin özelli€inin ve yaratılıştaki aslı-
nın birbirinden farklı ve ayrı olu-
şu, yaratılmışlardaki farklılık.
müessir-i hakikî:
hakikî tesir sa-
hibi, gerçek etki edici.
muhtera:
icat edilmiş.
mukavemet:
bir gücün tesirine
karşı koyan güç, direnç.
mülevves:
kirli, pis; karışık,
düzensiz.
mülk:
dış kısım.
münafi:
zıt, aykırı.
münasebet-i makule:
akla
uygun ilişki, akla yatkın ba€-
lantı.
nazar-ı zahirî:
zahirî bakış, dış
görünüşe ehemmiyet vererek
yapma.
salâbet:
peklik, katılık, sa€-
lamlık.
silsile:
zincir.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
şer:
kötülük.
şerait-i adiye-i itibariye:
var-
sayılan basit şartlar; gerçekte
gerekmedi€i hâlde, İlâhî âdet
gere€i ortaya konan ve var ol-
du€u kabul edilen basit, adî
şartlar.
tanzim:
düzenleme, tertiple-
me.
tenasül:
üreme, birbirinden
do€up üreme, nesil yetiştire-
rek ço€alma.
tesir-i hakikî:
gerçek tesir, et-
ki.
teşkil:
oluşturma, şekillendir-
me.
umur-ı hasise:
ufak ve de€er-
siz işler.
Vacibü’l-Vücud:
varlı€ı zarurî
ve zatî olan; varlı€ı başkasının
varlı€ına ba€lı de€il, kendin-
den olup ezelî ve ebedî olan
Allah.
varit:
gelen, ulaşan, erişen.
vecih:
cihet, yön.
yed-i idam:
öldürücü el; yok
edici güç.
zerrat:
zerreler, atomlar.
n
okTa
| 408 |
Eski said dönEmi EsErlEri