İkincisi, sıfat-ı iradeden gelen ve evamir-i tekviniye
tesmiye edilen şeriat-ı fıtriyedir ki, bütün kâinatta cari
olan kavanin-i âdâtullahın muhassalasından ibarettir.
evvelki şeriat nasıl kavanin-i akliyeden ibarettir; tabiat
denilen ikinci şeriat dahi mecmu-i kavanin-i itibariyeden
ibarettir, sıfat-ı kudretin hassası olan tesir ve icada malik
değillerdir.
sabıkan, sırr-ı tevhid beyanında demiştik: Her şey,
her şeyle bağlıdır. Bir şey, her şeysiz yapılmaz. Bir şeyi
halk eden, her şeyi halk etmiştir. öyle ise, bir şeyi ya-
pan,
Vahid, ehad, ferd, Samed
olmak zarurîdir.
Şu ehl-i dalâletin gösterdikleri esbab-ı tabiiye, hem
müteaddit, hem birbirinden haberi yok, hem kör; iki
elinde iki kör olan tesadüf-i âmâ ve ittifakıyet-i avranın
eline vermiştir.
(1)
n
¿ƒo
Ñn
©r
?n
j r
ºp
¡°p
Vr
ƒn
N ?/
a r
ºo
gr
Qn
P s
ºo
K *G p
?o
b
elhâsıl:
İkinci bürhanımız olan kitab-ı kebir-i kâinatta-
ki nazım ve nizam, intizam ve telifindeki i’caz, güneş gi-
bi gösteriyor ki, bir kudret-i gayr-i mütenahi, bir ilm-i lâ-
yetenahâ, bir irade-i ezeliyenin eserleridir.
Sual:
nazım ve nizam-ı tamme ne ile sabittir?
Elcevap:
nev-i beşerin havas ve cevasisi hükmünde
olan fünun-i ekvan, istikra-i tamme ile o nizamı keşfet-
mişlerdir. Çünkü, her bir nev’e dair bir fen ya teşekkül
etmiş veya etmeye kabildir. Her bir fen, külliyet-i kaide
hasebiyle kendi nev’indeki nazım ve intizamı gösteriyor.
irade-i ezeliye:
zaman ve mekân-
la sınırlı olmayan Cenab-ı Hakkın
iradesi.
istikra-i tamme:
tam ve iyice in-
celeme, tetkik.
ittifakıyet-i avra:
şaşı gibi davra-
nan bileşim, birleşim ve karışım
olayları.
kabil:
olan, olabilir, mümkün, ih-
timal dairesinde.
kavanin-i âdetullah:
âdetullah
kanunları, kâinatta işleyen İlâhî
kanunlar, yaratılış kanunları.
kavanin-i akliye:
akla, mantı€a
dayalı kanunlar.
keşif:
gizli bir şeyi bulma, meyda-
na çıkarma.
kitab-ı kebir-i kâinat:
büyük kâi-
nat kitabı.
kudret-i gayr-i mütenahi:
sınır-
sız güç, kuvvet.
külliyet-i kaide:
kaidenin, kuralın
genel oluşu, umumîli€i.
mecmu-i kavanin-i itibariye:
ger-
çek kıymeti olmadı€ı hâlde kıy-
metli kabul edilen ve varlıkları fa-
razî, izafî olup, başka şeylere kıyas
edilerek varlı€ı bilinen kanunların
toplamı.
muhassala:
sonuç, toplam; elde
edilmiş olanların hepsi.
nazım ve nizam-ı tamme:
tam,
hassas düzen ve ölçülülük.
nazım:
sıra, tertip, düzen.
nev-i beşer:
insano€lu, insanlar.
nevi:
tür, çeşit.
nizam:
düzen, tertip; düzgünlük.
sabıkan:
evvelce, önceden.
samed:
Cenab-ı Hakkın ‘her şey
kendisine muhtaç oldu€u hâlde,
kendisi hiç bir şeye muhtaç olma-
yan’ manasındaki ismi.
şeriat:
kurallar ve kanunlar.
şeriat-ı fıtriye:
kâinatta düzeni ve
ahengi sa€layan, bütün varlıkların
uymak zorunda oldu€u kanun ve
kuralların tamamı.
sıfat-ı irade:
irade sıfatı, Cenab-ı
Hakkın emir ve iradesini bildiren,
gösteren hâl ve keyfiyet.
sıfat-ı kudret:
Allah’ın her şeye
gücü yeterli oluş sıfatı.
sırr-ı tevhid:
Allah’ın birli€i husu-
su.
tabiat:
görünen tüm yaratıkların
tâbi oldu€u kural ve kanunların
tümü.
tesadüf-i âmâ:
kör rastlantı; sa-
dece maddesel yönü olan, mana
yönü kör olan tesadüf.
teşekkül:
kurulma, oluşma, şekil-
lenme.
tesmiye:
isimlendirme.
Vahid:
her bir şeyin, zatında ve
sıfatlarında tek ve yegâne oldu-
€unu gösterdi€i.
zarurî:
zorunlu.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cari:
cereyan eden, akan, işle-
yen.
cevasis:
araştırmacı.
Ehad:
zatında ve sıfatlarında
tek ve yegâne oldu€u her bir
şeyde görülen.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan çıkanlar, azgın ve sapkın
kimseler.
esbab-ı tabiiye:
tabiî, ola€an
sebepler.
evamir-i tekviniye:
yaratma
içeren emirler, varlı€ın yaratı-
lışıyla ilgili işler.
fen:
tecrübî, ispatla meydana
gelmiş ilimlere verilen genel
ad.
Ferd:
tek ve yekta olan Allah.
fünun-i ekvan:
kâinata ait
fenler, ilimler.
halk:
yaratma, yoktan var et-
me.
hasebiyle:
dolayısıyla, yönüy-
le; gere€ince.
hassa:
bir kimseye has olan
özellik, nitelik veya tesir.
havas:
bilgin, ilim adamı.
i’caz:
mu’cizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz kal-
dıkları şeyi yapmak.
ilm-i lâyetenahâ:
sonsuz ilim.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 403 |
n
okTa
1.
De ki: “Kitabı indiren Allah’tır” Sonra da onları daldıkları batakta bırak, oyalanadursunlar.
(En’am Suresi: 91.)