Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 404

zira, her bir fen kavaid-i külliye desatirinden ibarettir.
demek, şahsın nazarı nizamı ihata etmezse, cevasis-i fü-
nun vasıtasıyla görür ki, insan-ı ekber, insan-ı asgar gibi
muntazamdır. Her bir şey, hikmet üzere vazedilmiştir;
faydasız, abes yoktur. Şu
(HaşİYe)
bürhanımız, değil yalnız
erkânı ve azası, belki bütün hüceyratı, belki bütün zerra-
tı birer lisan-ı zakir-i tevhid olarak büyük bürhanın seda-i
bülendine iştirak ederek
(1)
*G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B ’
diye zikrediyorlar.
ÜÇÜnCÜ BÜrHan
kur’ân-ı Azîmüşşan’dır. Şu bürhan-ı natıkın sinesine
kulağını yapıştırsan, işiteceksin,
(2)
n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B ’ *n
G
’yu tek-
rar ediyor. Hem gayet mükemmel semeratıyla, meyve-
dar bir ağacın menba-ı hayatı olan cürsume olmazsa ve-
ya kökü bozuksa, semere vermez.
Şu bürhanımız dallarında meyve-i hak ve hakikat o ka-
dar çoktur ve o kadar doğrudur ki, şüphe bırakmaz ki,
cürsumesinde olan mesele-i tevhid hiç vehim bırakmaz
derecede kuvvetli, doğru bir hak ve hakikati tazammun
ediyor.
Hem şu bürhanın âlem-i şahadet tarafına tedelli etmiş
olan ahkâma dair dalı, bütün sıdk ve hak ve hakikat ol-
duğu gibi, bizzarure âlem-i gayp tarafına uzanan tevhide
HaşİYe:
delâletçe siması bir
lâfzına benzer ki; o
hû’
nun her bir cüz’ü
küçük
hû’
lardan, her bir küçük
da küçücük
hû’
lardan teşekkül etmiştir.
abes:
boş saçma, lüzumsuz ve ga-
yesiz iş.
ahkâm:
emirler, hükümler, buy-
ruklar.
âlem-i gayp:
gayp âlemi, görün-
meyen, fakat varlı€ı kesin olan ve
mahiyeti Allah tarafından bilinen
başka dünyalar.
âlem-i şahadet:
gözle gördü€ü-
müz, şahit oldu€umuz âlem, kâi-
nat.
aza:
organlar, uzuvlar.
bizzarure:
zarurî olarak, ister is-
temez, mecburen.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
bürhan-ı natık:
konuşan delil; Al-
lah’ın varlı€ını ispat eden Hz. Mu-
hammed (a.s.m.).
cevasis-i fünun:
ilimlerin derinle-
mesine, etraflıca bildirmesi.
cürsume:
öz, asıl, temel.
dair:
alâkalı, ilgili.
dalâlet:
sapkınlık, iman ve hida-
yet yolundan ayrılış.
desatir:
düsturlar, kaideler.
erkân:
rükünler, esaslar.
fen:
tecrübî, ispatla meydana gel-
miş ilimlere verilen genel ad.
gayet:
son derece.
hak:
do€ruluk, gerçek, hakikat.
hakikat:
gerçek, do€ru.
haşiye:
dipnot.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
hû:
o.
hüceyrat:
hücrecikler.
ibaret:
meydana gelen, oluşan.
ihata:
kuşatma, içine alma.
insan-ı asgar:
büyük insan olan
kâinatın küçültülmüş hâli, yani in-
sanın kendisi; küçük insan.
insan-ı ekber:
kâinat; büyük in-
san.
iştirak:
katılma, ortak olma.
kavaid-i külliye:
genel kaideler,
herkesi ilgilendiren, herkesin uya-
ca€ı kaideler.
kur’ân-ı azîmüşşan:
şan ve şerefi
yüce olan Kur’ân.
lisan-ı zakir-i tevhid:
Allah’ın bir-
li€ini tekrarlayarak ilân eden dil.
menba-ı hayat:
hayatın ana
unsuru, hayat kayna€ı.
mesele-i tevhid:
birlik, tek
oluş konusu.
meyvedar:
meyveli, yemişli.
meyve-i hak ve hakikat:
ger-
çeklik ve do€ruluk meyvesi.
muntazam:
nizamlı, intizamlı,
düzenli ve düzgün biçimde.
nazar:
bakış.
nizam:
düzen, tertip; düzgün-
lük.
seda-i bülent:
yüksek ses.
semerat:
semereler, meyve-
ler.
semere:
meyve, yemiş.
sıdk:
do€ruluk.
sine:
gö€üs.
tazammun:
ihtiva etme, içine
alma, içinde bulundurma.
tedelli:
aşa€ıya inme.
teşekkül:
meydana gelme.
tevhid:
Allah’ın bir oldu€una
inanma, birleme.
vasıta:
aracılık.
vazedilme:
konulma.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve
esassız düşünce.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
n
okTa
| 404 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Allah’tan başka ilâh yoktur.
2.
Allah Teâlâ ki, Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. (Bakara Suresi: 255.)
1...,394,395,396,397,398,399,400,401,402,403 405,406,407,408,409,410,411,412,413,414,...790
Powered by FlippingBook