Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 407

makine-i acibe-i İlâhiyenin icat ve inşasına adem-i kabili-
yetleri cihetiyle, her bir fert, her bir nevi müstakilen sâ-
ni-i Hakîm’in dest-i kudretinden çıktıklarını ilân ve izhar
ediyorlar.
kur’ân-ı kerîm
(1)
m
Qƒo
£o
a r
øp
e …'
ôn
J r
?n
g n
ô°n
ün
Ñr
dG p
™`p
Lr
QÉn
a
der.
kur’ân’da
delil-i inayet
vücuh-i mümkinenin en mükem-
mel vechi ile bulunuyor. kur’ân, kâinatta tefekküre emir
verdiği gibi, fevaidi tezkâr ve nimetleri tadat eden âyâtın
fevâsıl ve hatimelerinde galiben akla havale ve vicdanla
müşaverete sevk etmek için,
(5)
Gho
ôp
Ñn
àr
YÉn
a
(4)
@n
¿h o
ôs
cn
òn
àn
j n
Ón
an
G
(3)
@n
¿ƒo
?p
?r
©n
j n
Ón
an
G
(2)
@ n
¿ƒ o
ªn
? r
©n
j n
’n
hn
G
gibi o bürhan-ı inayeti ezhanda tespit ediyor.
• ikinci delil-i kur’ânî, delil-i ihtiradır.
Hülâsası, mahlûkatın her nev’ine, her ferdine ve o
nev’e ve o ferde mürettep olan âsâr-ı mahsusasını mün-
tiç ve istidad-ı kemaline münasip bir vücudun verilmesi-
dir.
Hiçbir nevi müteselsil-i ezelî değildir;
imkân
bırakmaz.
İnkılâb-ı hakikat olmaz. Mutavassıt nev’in silsilesi de-
vam etmez. tahavvül-i esnaf, inkılâb-ı hakaikın gayrisi-
dir.
Madde dedikleri şey, suret-i mütegayyire, hem hare-
kât-ı mütehavvile-i hâdiseden tecerrüt etmediğinden hu-
dusu muhakkaktır.
fevait:
faydalar, menfaatler.
fevâsıl:
fasılalar.
gayr:
başka, di€er.
harekât-ı mütehavvile-i hâdise:
sonradan meydana gelen, yeni
de€işim hareketleri, olayları.
hatime:
son, nihayet.
havale:
başkasına bırakma.
hudus:
sonradan meydana gelme,
yok iken var edilme.
hülâsa:
bir şeyin özü, esası, özeti.
imkân:
var ve yok olma durumu
eşitken bir tercih ile yaratılma,
sonradan var edilme.
inkılâb-ı hakaik:
hakikatlerin in-
kılâbı, hakikatlerin de€işimi, dö-
nüşümü.
inkılâb-ı hakikat:
hakikatin de€i-
şimi, gerçeklerin de€işimi, dönü-
şümü.
istidad-ı kemal:
olgunluk kabili-
yeti, yetene€i.
izhar:
ortaya koyma, gösterme.
mahlûkat:
yaratıklar, yaratılanlar.
makine-i acibe-i ilâhiye:
Allah’a
ait hayret verici makine.
müntic:
netice veren, sonuç ve-
ren, meydana getiren.
mürettep:
tertip olunmuş, dizil-
miş, sıralanmış.
müşavere:
istişare etme, bir ko-
nuda bilen ve güvenilen kimsele-
rin görüşünü alma, danışma.
müstakilen:
kendi başına, ba€ım-
sız olarak.
mutavassıt:
aracılı, vasıtalı.
müteselsil-i ezelî:
başlangıcı ol-
mayan bir dizin, başlangıçsız silsi-
le.
nevi:
çeşit, tür, cins.
sâni-i Hakîm:
hikmet sahibi olan,
her şeyi sanatla ve hikmetle ya-
ratan Allah.
suret-i mütegayyire:
de€işen su-
retler, biçimler, görünüşler.
tadat:
sayma.
tahavvül-i esnaf:
sınıfların de€iş-
mesi, türlerin de€işmesi, sıralama-
nın de€işmesi.
tecerrüt:
soyutlanma, uzak olma.
tefekkür:
düşünme; eşyanın ha-
kikatini, yaratıcının sırlarını kavra-
mak ve ibret almak için zihnen ve
kalben düşünme.
tezkâr:
hatırlama, anma, hatıra
getirme.
vecih:
cihet, yön.
vicdan:
insanın içindeki iyiyi kö-
tüden ayırabilen ve iyilik etmek-
ten lezzet duyan ve kötülükten
elem alan manevî bir his.
vücuh-i mümkine:
imkân dâhi-
lindeki, mümkün olabilen yönler,
cihetler.
adem-i kabiliyet:
kabliyetin
olmaması, kabiliyetsizlik.
âsâr-ı mahsusa:
özel kılınmış,
bir şeye has kılınmış eserler.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
bürhan-ı inayet:
yardımlaşma
delili; kâinatta görülen yardım
ve imdada koşmaların Cenab-
ı Hakkı göstermesi.
cihet:
yön.
delil-i ihtira:
yaratılış ve icat
ediliş delili.
delil-i inayet:
Allah’ın inaye-
tinin delili, kâinattaki eşyanın
menfaat ve faydalarını bildi-
ren ayetler, deliler.
delil-i kur’ânî:
Kur’ân’ın gös-
terdi€i delil.
dest-i kudret:
Allah’ın ezelî
gücünün eli.
emir:
buyruk.
ezhan:
zihinler, insanda akıl,
fikir, zekâ, hafıza, anlayış, kav-
rayış kudretleri.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 407 |
n
okTa
1.
Haydi çevir gözünü: En küçük bir kusur görüyor musun? (Mülk Suresi: 3.)
2.
Bilmiyorlar mı? (Bakara Suresi: 77.)
3.
Hiç düşünmüyorlar mı? (Yâsin Suresi: 68.)
4.
Hiç düşünmez misiniz? (Yunus Suresi: 3.)
5.
Bundan ibret alın. (Haşir Suresi: 2.)
1...,397,398,399,400,401,402,403,404,405,406 408,409,410,411,412,413,414,415,416,417,...790
Powered by FlippingBook