• üçüncüsü: Şübehatâlûd hükema mesleğidir.
• dördüncüsü ve en birincisi: Belâgat-i kur’âniyenin
ulvî mertebesini ilân etmekle beraber, cezalet cihetiyle
en parlağı ve istikamet cihetiyle en kısası ve vuzuh cihe-
tiyle beşerin umumuna en eşmeli olan mirac-ı kur’ânî-
dir.
Hem, o arşa çıkmak için dört vesile vardır: ilham, ta-
lim, tasfiye, nazar-ı fikrî.
tarik-ı kur’ânî iki nevidir:
•
Birincisi “delil-i inayet ve gayet”tir ki, menafi-i eşya-
yı tadat eden bütün âyât-ı kur’âniye bu delili nesç ve şu
bürhanı tanzim ediyorlar
. Bu delilin zübdesi, kâinatın ni-
zam-ı ekmelinde ittikan-ı sanat ve riayet-i mesalih ve hi-
kemdir. Bu ise sâniin kasıt ve hikmetini ispat ve tesadüf
vehmini ortadan nefyediyor. zira, ittikan ihtiyârsız ol-
maz.
evet, nizamın şahitleri olan bütün fünun-i ekvan, mev-
cudatın silsilelerindeki halkalardan asılmış mesalih ve se-
meratı ve inkılâbat-ı ahvalin katmer ve düğümleri içinde
saklanmaz hikem ve fevaidi göstermekle, sâniin kasıt ve
hikmetine kat’î şahadet ediyorlar.
ezcümle:
Fenn-i hayvanat, fenn-i nebatat, iki yüz bini
mütecaviz envaın büyük peder ve âdemleri hükmünde
olan mebdelerinin her birinin hudusuna şahadet ettiği gi-
bi; mevhum ve itibarî olan kavanin, kör ve şuursuz olan
esbab-ı tabiiye ise, bu kadar hayretfeza silsileler ve bu sil-
sileleri teşkil eden ve efrat denilen dehşetengiz birer
âdem:
ilk baba, ata.
arş:
gö€ün en yüksek katı.
âyât-ı kur’âniye:
Kur’ân’ın ayet-
leri.
belâgat-i kur’âniye:
Kur’ân’a ait
belâgat, Kur’ân’ın kendine has
olan belâgati.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cezalet:
ahenkli, akıcı ve güzel ifa-
de.
dehşetengiz:
çok dehşet verici,
ürkütücü, korkunç.
delil-i inayet ve gayet:
her bir şe-
yin gayesi ve birbirinin ihtiyacını
gidermesi, birbirinin yardımına
koşması delili, kanıtı.
efrat:
fertler.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
esbab-ı tabiiye:
tabiî, ola€an se-
bepler.
eşmel:
en şümullü, en kapsayıcı.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
fenn-i hayvanat:
hayvanları ince-
leyen ve onlar hakkında bilgi ve-
ren ilim dalı, zooloji.
fenn-i nebatat:
bitkileri inceleyen
ve onlar hakkında bilgi veren ilim
dalı, botanik.
fevait:
faydalar, menfaatler.
fünun-i ekvan:
kâinata ait fenler,
ilimler.
hayretfeza:
hayret veren, hayreti
arttıran.
hikem:
hikmetler.
hudus:
sonradan meydana gelme,
yok iken var edilme.
hükema:
filozoflar.
hükmünde:
de€erinde, yerinde.
ihtiyârsız:
irade ve istem dışı.
ilham:
kalbe do€ma; manaların,
bilgilerin Allah tarafından kalbe
verilmesi.
inkılâbat-ı ahval:
hâllerin, durum-
ların de€işimi, dönüşümü.
ispat:
kanıtlama.
istikamet:
do€ruluk, dürüstlük.
itibarî:
gerçek olmayan, varsayı-
lan.
ittikan:
sa€lamlık, muhkemlik,
mükemmellik.
ittikan-ı sanat:
sanatın mükem-
melli€i ve sa€lamlı€ı.
kasıt:
bile bile, isteyerek yapma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
katmer:
üst üste katlanmış, kat
kat olmuş.
kavanin:
kanunlar, yasalar.
mebde:
başlangıç.
menafi-i eşya:
eşyanın yararları,
faydaları.
mesalih:
maslahatlar, faydalar.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, varlıklar.
mevhum:
hakikatte olmayan, ve-
him ve hayal ürünü olan.
mirac-ı kur’ânî:
Kur’ân tarif etti€i
yol; Kur’ân’ın izledi€i yol.
mütecaviz:
aşkın, fazla, çok.
nazar-ı fikrî:
düşünce ile bak-
mak, düşünsel bakış, tefekkür.
nefyetme:
uzaklaştırma.
nesç:
örme, dokuma.
nevi:
çeşit, cins, tür.
nizam:
düzen, tertip; düzgün-
lük.
nizam-ı ekmel:
en kusursuz,
en mükemmel düzen, sistem,
kanun.
riayet-i mesalih ve hikem:
güzel faydalar, iyilikler hikmet-
lere uyulma.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
semerat:
semereler, meyve-
ler.
şübehatâlûd:
şüpheler bulaş-
mış, şüphelere bulanmış.
tadat:
sayma.
tanzim:
düzenleme, sıralama,
tertipleme.
tarik-ı kur’ânî:
Kur’ân’ın gös-
terdi€i yol.
tasfiye:
kalbi saflaştırma, nef-
sî şeylerden arıtma.
tesadüf:
rastlantı, bir şeyin
kendili€inden meydana gel-
mesi.
teşkil:
oluşturma, şekillendir-
me.
ulvî:
yüksek, yüce.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve
esassız düşünce.
vesile:
aracı, vasıta.
vuzuh:
açıklık, apaçık oluş.
zübde:
bir şeyin özü, seçkin
kısmı.
n
okTa
| 406 |
Eski said dönEmi EsErlEri