edilmesine ve onların müşahedesine ve onlardan rivayet
etmesine icma etmişler. Acaba, hiçbir fert onlardan gö-
rünmese, hem bizzarure bir şahıs veya eşhasın vücudu
kat’î bilinmezse, hem onların bilbedahe vücutlarını his-
setmezse, hiç mümkün müdür, böyle müspet ve vücudî
bir emirde müstemirren ittifak devam etsin? Bununla
beraber muhaldir ki, itikad-ı umumînin müvellidi olan
mebadi-i zaruriye olmadan, böyle bir vehim bütün inkı-
lâbat-ı beşerde, akaid-i beşerde istimrar etsin, beka bul-
sun? öyle ise, şu icmaın senedi bir hads-i kat’îdir ki,
emarat-ı müteferrikadan tevellüt etmiştir. o emarat çok
vakıatın müşahedatından neş’et etmiştir. o vakıat
kat’iyen bazı mebadi-i zaruriyeye istinat etmiştir. öyle
ise, bu itikad-ı umumînin sebebi, tevatür-i manevî kuvve-
tini ifade eden pek çok kerrat ile müşahede ve rü’yetle-
rinden hâsıl olan mebadi-i zaruriyedir, esasat-ı kat’iyedir.
Hâlbuki tek bir ruhanînin vücudu tek bir zamanda tahak-
kuk etse, şu nevi muhtelifü’l-esnaf tahakkuk eder. Ma-
dem şu nevi tahakkuk ediyor; suret-i tahakkukun en ah-
seni, en makulü, en makbulü, şeriatın şerh ettiği gibidir,
kur’ân’ın gösterdiği gibidir. sahib-i Miracın (a.s.m.) gör-
düğü gibidir.
İşte medhal dört nüktesiyle bitti. eğer buraya kadar
kalben çıkmışsan, maksadın hakaikını görmek istersen
hazır ol, tahir ol. İşte âlem-i kur’ân kapıları açıktır. İşte
cennet-i Furkan, müfettihati’l-ebvabdır; gir, bak, melâ-
ikeyi içinde iyi gör, onlarla tanış.
sinlikle.
kerrat:
kereler, defalar.
madem:
de€il mi.
makbul:
geçerli, muteber.
maksat:
gaye.
makul:
akla yakın, akla uygun, ak-
lın kabul edece€i.
mebadi-i zaruriye:
mutlaka ge-
rekli prensip ve esaslar.
medhal:
giriş, başlangıç.
melâike:
melekler.
muhal:
imkânsız.
muhtelifü’l-esnaf:
çeşitli türler,
muhtelif sınıflar.
müfettihati’l-ebvab:
bütün hayır
kapılarını açan, bütün müşkülleri
giderip ferahlatan.
mümkün:
imkân dâhilinde.
müspet:
delil gösterilmiş, delilli,
do€rulu€u anlaşılmış, ispatlanmış.
müstemirren:
aralıksız olarak, bi-
teviye, sürekli.
müşahedat:
gözlemler.
müşahede:
gözle görme.
müvellit:
meydana gelen, mey-
dana getiren.
neş’et etmek:
meydana gelmek,
oluşmak, çıkmak.
nevi:
çeşit, tür.
nükte:
ince ve derin anlam.
rivayet etmek:
bir haber, söz ve-
ya olayı nakletmek.
ruhanî:
gözle görülmeyen, cismi
olmayan, elle tutulamayan varlık-
lar.
rü’yet:
görme, görülme.
sahib-i miraç:
miraç mu’cizesinin
sahibi Hz. Muhammed (a.s.m.).
senet:
kuvvetli delil olabilecek
söz.
suret-i tahakkuk:
ortaya çıkış,
meydana geliş şekli; şeklen ve vü-
cûden ortaya çıkış tarzı.
şahıs:
kişi, kimse, fert.
şerh etmek:
açıklamak, izah et-
mek.
şeriat:
İslâmiyet.
tahakkuk etmek:
gerçekleşmek,
delil ile ispat edilmek, kesinleş-
mek.
tahir:
temiz, pâk.
tevatür-i manevî:
bir toplulu€a
ait olayın o toplulu€a dâhil birisi
tarafından nakledilmesi ve bu
naklin toplulu€un di€er fertleri ta-
rafından yalanlanmamış olması,
söyleyenin do€rulu€unun, di€er-
lerinin susması şeklinde tasdik
edilmiş olması.
tevellüt etmek:
do€mak.
vakıat:
olaylar, hâdiseler.
vehim:
olmadı€ı hâlde var zan-
netme.
vücudî:
var olmayla ilgili, varlıkla
ilgili, varlı€a dair.
vücut:
var olma, varlık.
ahsen:
güzel.
akaid-i beşer:
insanların inan-
cı.
âlem-i kur’ân:
Kur’ân âlemi,
Kur’ân dünyası.
beka:
ebedîlik, sonsuzluk.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr ola-
rak.
bizzarure:
kesinlikle, zarurî
olarak, mecburî olarak.
Cennet-i Furkan:
Kur’ân’ı Ke-
rîm cenneti.
emarat:
belirtiler, işaretler.
emarat-ı müteferrika:
çeşitli
deliler.
esasat-ı kat’iye:
kesin olan
kaideler, kurallar, esaslar.
eşhas:
şahıslar, fertler.
hads-i kat’î:
kesin ve do€ru
idrak.
hakaik:
hakikatler, gerçekler,
do€rular.
hâlbuki:
oysa ki.
hâsıl olma:
meydana gelme,
ortaya çıkma, belirme.
icma:
bir konu üzerinde fikir
birli€ine varma, birleşme.
icma etmek:
bir konuda fikir
birli€i etmek, birleşmek.
ifade etme:
bildirme, anlat-
ma.
inkılâbat-ı beşer:
insanlık âle-
mindeki de€işim ve oluşum-
lar.
istimrar:
sürüp gitme, devam
etme.
istinat etme:
dayanma, da-
yandırma.
itikad-ı umumî:
genelin inan-
cı.
ittifak:
birleşme, fikir birli€i et-
me.
kalben:
kalb ile, kalbden.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
kat’iyen:
kat’î olarak, ke-
Eski said dönEmi EsErlEri
| 423 |
n
okTa