Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 428

kıyamet-i mükerrere-i nev’iyede, insan için bir kıyamet-i
şahsiye-i umumiyeye remiz vardır.
Beşincimenba:
Beşerin cevher-i ruhundaki gayr-i
mahsur istidadat ve o istidadatta mündemiç olan gayr-i
mahdut kabiliyat ve o kabiliyattan neşet eden hadsiz mü-
yulât ve o müyulâttan hâsıl olan lâyetenahî âmâl ve o
âmâlden tevellüt eden gayr-i mütenahî efkâr ve tasavvu-
rat, şu âlem-i şahadetin maverasında olan saadet-i ebe-
diyeye elini uzatmış, medd-i nazar ederek o tarafa müte-
veccih olmuştur. Hatta ruhun bir şair-i sanatkârı olan
hasse-i hayale denilse: “sana dünya bir milyon ömür ile
verilecektir, fakat sonun adem-i sırf, hiçlik olacaktır.”
Hayal derinden derine, bunu alkışlamak yerine, teessüf
edecektir. Bir hizmetkârı tatmin etmeyen şu dünya, sul-
tan-ı ruhu nasıl tatmin edebilir?
İşte, hiç yalan söylemeyen fıtrattaki şu kat’î, şedit, sar-
sılmaz meyl-i saadet-i ebediye, saadet-i ebediyenin ta-
hakkukuna bir hads-i kat’î veriyor.
altıncımenba:
errahmanirrahîm olan sâni-i zülce-
lâl’in rahmetidir.
evet nimeti nimet eden, nimeti nikmetlikten halâs
eden ve kâinatı firak-ı ebedîden hâsıl olan vaveylâlardan
kurtaran saadet-i ebediye, o rahmetin şe’nindendir ki,
beşerden esirgemesin. zira bütün nimetlerin reisi, re’si,
neticesi olan saadet-i ebediye verilmezse bütün nimetler
nikmetlere tahavvül eder. o tahavvül ise bilbedahe ve
bizzarure ve umum kâinatın şahadetiyle muhakkak olan
adem-i sırf:
yokluk, yoklu€a mah-
kûm.
âlem-i şahadet:
gözle gördü€ü-
müz, şahit oldu€umuz âlem, kâi-
nat.
âmâl:
emeller, arzular, istekler,
ümitler.
beşer:
insan.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr olarak.
bizzarure:
kesinlikle, zarurî olarak,
mecburî olarak.
cevher-i ruh:
ruh cevheri, ruhun
özü, ruh cevheri, ruhun hakikati.
efkâr:
fikirler, düşünceler.
Errahmanirrahîm:
çok merha-
metli, esirgeyen, koruyan Cenab-ı
Hak.
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç.
firak-ı ebedî:
ebedî, sonsuz ayrı-
lık.
gayr-i mahdut:
sınırsız.
gayr-i mahsur:
sayısızca, sınırsız.
gayr-i mütenahî:
hududu olma-
yan, sınırsız.
hads-i kat’î:
kesin ve do€ru idrak.
hadsiz:
sayısız.
halâs:
kurtulma, kurtuluş.
hâsıl olma:
meydana gelme, or-
taya çıkma.
hasse-i hayal:
hayal duygusu.
hiçlik:
yok oluş.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
istidadat:
kabiliyetler, yetenekler.
kabiliyat:
kabiliyetler, istidatlar,
yetenekler.
kâinat:
dünya, varlıklar.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
kıyamet-i mükerrere-i nev’iye:
türlerin tekrar tekrar öldürülüp di-
riltilmesi.
kıyamet-i şahsiye-i umumiye:
bütün insanların her birinin öldü-
rülüp diriltilmesi.
lâyetenahî:
sonsuz, sonu bulun-
maz, nihayetsiz.
mavera:
görünen, yaşanan âlemin
ötesi.
medd-i nazar:
uza€a bakma, gö-
zün görebildi€i kadar, göz alımı.
menba:
kaynak.
meyl-i saadet-i ebediye:
ebedî
saadet meyli, sonsuz hayata ve
mutlulu€a olan arzu ve istek.
muhakkak:
şüphesiz, mutlak,
do€ru, gerçek.
mündemiç:
içinde bulunan, saklı.
müteveccih:
yönelen.
müyulât:
meyiller, e€ilimler.
neş’et etmek:
meydana gelmek,
oluşmak, çıkmak.
nikmet:
intikam, şiddetli ce-
za.
nimet:
iyilik, ihsan, ba€ış.
rahmet:
acıma, merhamet et-
me.
remiz:
işaret.
re’s:
baş.
ruh:
insandaki canlılı€ın ve di-
rili€in, iradeyle ilgili ve irade
dışı hareketlerin ve idrak ka-
biliyetinin kayna€ı.
saadet-i ebediye:
sonsuz
mutluluk, sonu olmayan mut-
luluk.
sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük sahibi olan ve her şeyi sa-
natla yaratan, Allah.
sultan-ı ruh:
ruh sultanı, sul-
tan gibi olan ruh.
şahadet:
şahit olma, tanıklık.
şair-i sanatkâr:
sanatkâr bir
şair.
şedit:
şiddetli.
şe’n:
icap, gerek.
tahakkuk:
gerçekleşme, ke-
sinleşme.
tahavvül etmek:
de€işmek,
dönüşmek, başkalaşmak.
tahavvül:
de€işme, dönüşme,
başkalaşma.
tasavvurat:
düşünceler, zihin-
de şekillendirmeler, kurmalar;
göz önüne getirmeler.
tatmin etmek:
doyurmak, ih-
tiyacını karşılamak.
teessüf etmek:
üzülmek, acı
duymak.
tevellüt etmek:
do€mak.
umum:
bütün, genel.
vaveylâ:
çı€lık, feryat.
zira:
çünkü.
n
okTa
| 428 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1...,418,419,420,421,422,423,424,425,426,427 429,430,431,432,433,434,435,436,437,438,...790
Powered by FlippingBook