etmek, neûzü billâh, İslâmiyet’ten nedamet ve yüz çevir-
mek demektir.
evet, aynı şeyi –hem musibettir– Allah verir, adalet
eder; çünkü günahımıza, şerrimize zecren ondan vazge-
çirmek için verir. o şeyi aynı zamanda beşer verir, zul-
meder; çünkü, başka sebebe binaen ceza verir. nasıl ki
düşman-ı İslâm, aynı şeyi bize icra ediyor; çünkü Müslü-
manız.
ikinCi HaTVEsi:
der ve dedirtir: “Başka kâfirlere dost oldu€unuz gibi,
bana da dost ve taraftar olunuz. neden çekiniyorsunuz?”
Şu vesveseye karşı deriz:
Muavenet elini kabul etmek ayrıdır, adavet elini öp-
mek de ayrıdır.
Bir kâfirin herbir sıfatı kâfir olmak ve küfründen neş’et
etmek lâzım olmadı€ından, İslâm’ın eski ve mütecaviz
bir düşmanını def’ için, bir kâfir muavenet elini uzatsa,
kabul etmek İslâmiyet’e hizmettir.
senin ise, ey kâfir-i mel’un, senin küfründen neş’et
eden teskin kabul etmez husumet elini öpmek de€il, te-
mas etmek de İslâmiyet’e adavet etmek demektir.
ÜÇÜnCÜ HaTVEsi:
der veya dedirtir: “Şimdiye kadar sizi idare edenler fe-
nalık ettiler, karıştırdılar. öyle ise bana razı olunuz.”
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
adavet:
düşmanlık, husumet;
hınç, kin.
beşer:
insan, insanlık, âdemo€lu.
binaen:
-den dolayı.
ceza:
karşılık, azap; suç, kusur, ve-
ya yanlış hareket sonunda tat-
bik edilen müeyyide.
def’:
savma, uzaklaştırma.
düşman-ı islâm:
İslâm düş-
manı.
hatve:
adım, aldatma.
husumet:
düşmanlık.
icra etmek:
bir kararı, bir dü-
şünceyi gerçekleştirmek.
idare:
yönetme; bir işi yürüt-
me, çekip çevirme.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti in-
kâr eden, dinsiz.
kâfir-i mel’un:
lânetlenmiş
kâfir.
küfür:
Allah’ın varlı€ına, birli€i-
ne inanmama, şirk koşma,
imansızlık, dinsizlik.
lâzım:
gerek.
muavenet:
yardım, yardım et-
me, yardımcılık, teavün.
musibet:
felâket, belâ, ansızın
gelen belâ, dert, sıkıntı.
mütecaviz:
tecavüz eden, sa-
taşan, saldıran, sarkıntılık
eden; saldırgan.
nedamet:
pişmanlık.
neş’et etmek:
meydana gel-
mek, oluşmak; çıkmak, yetiş-
mek.
neuzübillâh:
“Allah korusun”
anlamında kullanılır.
razı olmak:
kabullenmek, rıza
göstermek.
sıfat:
özellik, nitelik, vasıf.
şer:
kötülük, günah olan iş.
temas etmek:
dokunmak.
teskin:
sakin kılma, sakinleş-
tirme, yatıştırma, durdurma.
vesvese:
şüphe, işkil, kuruntu,
tereddüt;.
zecren:
zecir yoluyla, zorlaya-
rak, zorla.
zulüm:
haksızlık, eziyet, cefa,
işkence.
H
uTuvaT
-
ı
s
iTTe
| 450 |
Eski said dönEmi EsErlEri