Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 461

memleketini ihata edeceğini görmüş. Belki inşaallah o
görüş, yüz sene sonra nurların ektiği tohumların süm-
büllenmesiyle aynen o geniş daire, nur dairesi olacak.”
Hem yine hiss-i kablelvuku ile istikbalden haber verdi-
ği müjdelere dair
Hutbe-i Şamiye
’nin haşiyesinde diyor:
“eski said, hiss-i kablelvuku ile, bin üç yüz yetmiş bir-
de –başta Arab devletleri– âlem-i İslâm’ın ecnebi esare-
tinden ve istibdadından kurtulup İslâmî devletler teşkil
edeceklerini kırk beş sene evvel haber vermiş. İki harb-i
umumî ve otuz-kırk sene istibdad-ı mutlakı düşünmemiş.
Bin üç yüz yetmişte olan vaziyeti bin üç yüz yirmi yedi-
de olacak gibi müjde vermiş, tehirinin sebebini nazara al-
mamış.”
eskiden neşrettiği makalâtına dair şöyle söylemektedir:
“Bütün kuvvetimle derim ki:
“gazetelerde neşrettiğim umum makalâtımdaki umum
hakaikte nihayet derecede musırrım. Şayet zaman-ı mazi
canibinden, Asr-ı saadet mahkemesinden adaletname-i
şeriatla davet olunsam; neşrettiğim hakaikı aynen ibraz
edeceğim. olsa olsa o zamanın ilcaatının modasına göre
bir libas giydireceğim.
“Şayet müstakbel tarafından üç yüz sene sonraki tenki-
dat-ı ukalâ mahkemesinden tarih celpnamesiyle celp
olunsam, yine bu hakikatleri tevessü ve inbisat ile çatla-
yan bazı yerlerini yamalamakla beraber, taze olarak ora-
da da göstereceğim.
baskı, tam bir diktatörlük.
istibdat:
kanuna ve nizama tâbi
olmayan, keyfî, baskıcı yönetim;
baskı ve zulüm.
istikbal:
gelecek zaman.
libas:
elbise.
makalât:
makaleler.
moda:
belirli bir süre etkili olan
toplumsal talep, geçici yenilik.
musır:
ısrarlı, fikrinde ısrarlı olan.
müjde:
sevindirici haber.
müstakbel:
gelecek zaman.
nazar:
dikkat.
neşretmek:
basmak, yayınlamak.
nihayet:
son, uç.
nur dairesi:
Risale-i Nurların etki
alanına dâhil olan.
tehir:
geciktirme, sonraya bırak-
ma, geriye bırakma, erteleme.
tenkidat-ı ukalâ:
akıllıların tenkit-
leri.
teşkil etmek:
meydana getirmek,
oluşturmak.
tevessü:
genişleme, yayılma.
umum:
bütün, genel.
vaziyet:
durum.
zaman-ı mazi:
geçmiş zaman.
adaletname-i şeriat:
şeriatın
adalet belgesi, ölçüsü.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
asr-ı saadet:
Peygamberimiz
Hz Muhammed’in (a.s.m) pey-
gamber olarak dünyada bu-
lunduğu devir.
aynen:
olduğu gibi.
canip:
taraf.
celp olunmak:
çağrılmak, git-
meye mecbur bırakılmak.
celpname:
mahkeme daveti-
yesi.
dair:
alâkalı, ilgili.
daire:
alan, yer.
davet:
çağrı.
ecnebi:
yabancı.
esaret:
esaret, bağımlı olma
hâli.
evvel:
önce.
haber:
ilim, malûmat, bilgi.
hakaik:
hakikatler, gerçekler,
doğrular.
hakikat:
gerçek.
harb-i umumî:
dünya savaşı.
haşiye:
dipnot.
hiss-i kablelvuku:
bir şeyi ol-
madan önce hissetmek; önse-
zi.
Hutbe-i Şamiye:
Bediüzza-
man’ın Şam’da Emeviye Cami-
inde verdiği hutbe.
ibraz etme:
belirtme, ortaya
koyma, meydana çıkarma,
gösterme.
ihata etmek:
kuşatmak, kap-
lamak.
ilcaat:
zorlamalar, mecbur et-
meler.
inbisat:
açılma, genleşme.
inşaallah:
Allah dilerse.
islâmî:
İslâm dinine uygun.
istibdad-ı mutlak:
hiçbir hak
ve hürriyeti tanımayan tam
Eski said dönEmi EsErlEri
| 461 |
s
ünuHaT
1...,451,452,453,454,455,456,457,458,459,460 462,463,464,465,466,467,468,469,470,471,...790
Powered by FlippingBook