“demek, hakikat tahavvül etmez; hakikat haktır.
(1)
p
¬ r
«n
?n
Y '
¤ r
© o
j n
’n
h ƒo
? r
©n
j t
?n
ër
dn
G
Hem bu
Sünuhat
risalesinde “kur’ân’ın Hâkimiyet-i
Mutlakası” bahsinde, cemaat-i İslâmiyenin nazarını
kur’ân’a çevirmek, bu suretle muharrik-i vicdan olan
kudsiyeti temin ile kalblere meleke-i hassasiyet gelerek
dinin emirlerine ve imanın ihtaratına karşı lâkayt ve sa-
ğır kalmamak gibi bazı hususlara dair izahlar var.
zaman gösterdi ki; bu risalede Hazret-i üstadın ehem-
miyetle üzerinde durduğu ve Müslümanların doğrudan
doğruya okudukları tefsir kitaplarından kur’ân’a müte-
veccih olmaları, şiddetli bir rağbet ve alâkayla, kur’ân’ı
dinlemeleri, kur’ân’dan ders almaları gibi hususlar, risa-
le-i nur’da tecelli etmiştir.
zamanın hastalığını teşhis eden ve o hastalığa devayı
gösteren zat, Cenab-ı Hakkın ona ihsan ettiği nur külli-
yatıyla bu pek ehemmiyetli hizmeti âlemşümul bir vüs’at-
le ifa etmiştir.
evet, bahsettiği “Şeriat kitapları birer şeffaf cam mahi-
yetinde olmak lâzım” dediği hakikat risale-i nur’la zuhu-
ra gelmiş ve meydan-ı istifadeye arz edilmiş bulunuyor.
Şimdi başta Anadolu olarak âlem-i İslâm ve insaniyette
kur’ân’ın bu yeni dersi, risale-i nur, asrın ihtiyaçlarına
cevap veren en müessir bir eser olarak benimsenmekte,
yeni nesillerin istifadesine sunulmaktadır.
Nur Talebeleri
alâka:
ilgi.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
âlemşümul:
cihanı saran, bütün
dünyaya yayılan.
arz etmek:
sunmak, göstermek,
takdim etmek.
asır:
yüzyıl, asır.
bahis:
söz etme.
bahsetmek:
söz etmek.
cemaat-i islâmiye:
İslâm toplu-
mu.
Cenab-ı Hak:
şeref ve azamet sa-
hibi yüce Allah.
dair:
alâkalı, ilgili.
deva:
ilâç, şifa.
ehemmiyet:
önem, kıymet.
ehemmiyetli:
önemli.
hak:
doğru.
hakikat:
gerçek.
hâkimiyet-i mutlaka:
tam bir
hükmedicilik.
Hazret-i Üstad:
Üstat hazretleri,
Bediüzzaman Said Nursî.
hizmet:
bir uğurda bir işin yapıl-
ması için çalışma.
husus:
mevzu, konu.
ifa etmek:
yerine getirme, bir işi
yapma, iş görme.
ihsan etmek:
bağışlamak, ikram
etmek.
ihtarat:
dikkati çekmeler, hatırlat-
malar, uyarmalar.
iman:
inanç.
insaniyet:
insanlık.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
izah:
açıklama.
kudsiyet:
kusur ve noksanlıktan
uzak oluş, kutsallık.
lâkayt:
ilgisiz, aldırış etmeyen.
lâzım:
gerek.
mahiyet:
nitelik, keyfiyet.
meleke-i hassasiyet:
dikkat, titiz-
lik, ihtimam yatkınlığı, melekesi,
kabiliyeti.
meydan-ı istifade:
faydalanma
alanı, istifade yeri.
muharrik-i vicdan:
vicdanı hare-
kete geçiren.
müessir:
tesir eden, tesirini göste-
ren, eser ve iz bırakan.
müteveccih olmak:
yönelmek.
nazar:
dikkat.
nesil:
kuşak, nesil.
nur külliyatı:
Risale-i Nur eserleri-
nin tamamı.
rağbet:
istekle karşılama; istek, ar-
zu; bir şeyi çok isteme.
risale:
kitap.
suret:
biçim, resim.
şeffaf:
saydam.
şeriat kitapları:
Allah tarafın-
dan peygamber vasıtasıyla bil-
dirilen, İlâhî emir ve yasaklara
dayanan hükümleri bildiren
kitaplar.
tahavvül etmek:
değişmek,
dönüşmek, başkalaşmak.
tecelli etmek:
meydana gel-
mek, ortaya çıkmak.
tefsir:
Kur’ân-ı Kerîm’i açıkla-
mak maksadıyla yazılan kitap.
temin:
elde etme.
teşhis etmek:
fark etmek, ne
olduğunu anlamak.
vüs’at:
güç, kudret; genişlik,
bolluk.
zat:
kişi.
zuhur:
görünme, meydana
çıkma.
s
ünuHaT
| 462 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Hak yücedir ve hiçbir şey ondan daha yüce değildir. (Keşfü’l-Hafâ, 1:127, Hadis No: 362.)