Bununla beraber, istibdat kendini muhafaza etmek
için herkese vesvese verdiği gibi, beni inkılâptan on se-
ne evvel aldattı ki, ehl-i ihtilâlin ekseri masondur. lillâ-
hilhamd, o vesvese bir-iki sene zarfında zail oldu. tâ o
vakitte anladım; bizim ekser ahrarımız, mutekit Müslü-
manlardır.
elhâsıl
: Hükûmete hücum edenler, bazıları “Haydo,
Haydo” derlerdi, bazıları “Haydar Ağa, Haydar Ağa”
derlerdi. Ben “Haydar” derdim, şimdi de “Haydar” diyo-
rum, vesselâm...
eyyühe’l-avam! Şimdi Allah’a ısmarladık. siz durunuz;
havas ile konuşulacak bir davam var. Hükûmet ve eşraf
ve İttihat terakkiye, mason olmayan kısmına karşı bir
mühim meselem var.
ey tabaka-i havas! Biz, avam ve ehl-i medrese, sizden
hakkımızı isteriz.
Sual:
“ne istersin?”
Cevap:
“sözünüzü fiiliniz tasdik etmek; başkasının
kusurunu kendinize özür göstermemek; işi birbirine at-
mamak; üzerinize vacip olan hizmetimizde tekâsül etme-
mek; vasıtanızla zayi olan mâfatı telâfi etmek; ahvalimi-
zi dinlemek; hacetimizle istişare etmek; bir parça keyfi-
nizi terk etmek ve keyfimizi sormak” istiyoruz!
elhâsıl
: Vilâyat-ı Şarkiye ve ulemasının istikbalini te-
min etmek istiyoruz. “İttihat” ve “terakki” manasındaki
hissemizi isteriz. üzerinizde hafif, yanımızda çok azîm
bir şey isteriz.
lillâhilhamd:
ne kadar hamd ve
şükürler varsa ve olmuşsa, cümle-
si Allah’a mahsustur, O’na gider,
O’na aittir.
mâfat:
kaybolan, telef olan.
mason:
Masonluğu benimsemiş
ve mason kuruluşlarına üye olmuş
kimse.
mesele:
konu, sorun.
muhafaza etmek:
korumak.
mutekit:
inançlı, dindar, dini bü-
tün.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
özür:
kusur, eksiklik.
sual:
soru.
tabaka-i havas:
yaşayışça üstün
ve zengin olan sosyal sınıf.
tasdik etmek:
doğrulamak, onay-
lamak.
tekâsül etmek:
tembellik.
telâfi etmek:
gidermek, yerine
koymak.
temin etmek:
sağlamak.
terakki:
yükselme, ilerleme.
terk etmek:
bırakmak, vazgeç-
mek.
ulema:
âlimler, bilginler.
vacip:
gerekli, şart; yerine getiril-
mesi Müslüman için gerekli ve
borç olup, yapılmadığı takdirde
büyük günah olan İlâhî emir.
vakit:
zaman.
vasıtanızla:
sebep, vesile.
vesselâm.:
son söz budur.
vesvese:
şüphe, kuruntu, kalbe
gelen asılsız kötü ve sinsi düşünce.
Vilâyat-ı Şarkiye:
doğu illeri.
zail olmak:
sona ermek, bitmek.
zarfında:
süresinde.
zayi olmak:
kaybolmak, boşa git-
mek.
ahrar:
hürriyetçiler; Meşruti-
yet devrindeki bir partinin is-
mi.
ahval:
hâller, durumlar.
avam:
kültürlü, yüksek taba-
kadan olmayan; cahil halk ta-
bakası.
azîm:
büyük, yüce, ulu.
davam:
konu, ideal.
ehl-i ihtilâl:
ihtilâl taraftarları,
yapanlar.
ehl-i medrese:
medrese men-
supları, İslâmî ilimlerle uğra-
şanlar.
ekser:
en çok, pek çok, çoğun-
luk.
elhâsıl:
kısacası, netice olarak,
özetle.
eşraf:
ileri gelenler.
evvel:
önce.
Eyyühe’l-avam:
ey halk taba-
kası.
fiil:
işler.
hacet:
ihtiyaç.
havas:
marifet ve yaşayışça
üstün olan, üst tabaka.
hisse:
pay, nasip.
hücum etmek:
saldırmak.
hükûmet:
devlet.
inkılâp:
Meşrutiyet idaresi; bir
hâlden diğer bir hâle geçme;
değişim, köklü değişim.
istibdat:
kanuna ve nizama
tâbi olmayan, keyfî, baskıcı
yönetim; zulüm ve tahakküm.
istikbal:
gelecek zaman.
istişare etmek :
danışmak,
görüşmek, fikir alış verişi yap-
mak.
ittihat Terakkiye:
bir siyasî
kuruluş.
ittihat:
bir olma, birleşme; ay-
nı fikirde olma, aynı noktada
birleşme.
keyif:
zevk, rahat.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 289 |
m
ünazaraT