Sual:
“İttihat ve terakki hakkında reyin nedir?”
Cevap:
kıymetlerini takdir ile beraber, siyasiyyunla-
rındaki şiddete muterizim.
(HaşİYe)
Me’muldür ki, o şiddet
nedamete ve şefkate inkılâp etsin. lâkin, onların iktisa-
dî ve maarifî olan, bahusus, şarkî vilâyetlerdeki şubeleri-
ni bir derece istihsan ve tebrik ederim.”
Sual:
zindan-ı atalete düştüğümüzün sebebi nedir?
Cevap:
Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise ma-
tiyyesidir.
İşte, himmetiniz şevke binip mübareze-i hayat
meydanına çıktığı vakit, en evvel düşman-ı şedit olan ye-
is rast gelir. kuvve-i maneviyesini kırar. siz o düşmana
karşı
(1)
Gƒo
£n
ær
?n
J n
’
kılıcını istimal ediniz.
sonra, müzahemetsiz olan hakkın hizmetinin yerini
zapteden meylü’t-tefevvuk istibdadı hücuma başlar.
Himmetin başına vurur, atından düşürttürür. siz
(2)
$ Gƒo
fƒo
c
hakikatini o düşmana gönderiniz.
sonra da, ilel-i müteselsiledeki terettübü atlamakla
müşevveş eden aculiyet çıkar, himmetin ayağını kaydırır.
siz,
(3)
Gƒo
£p
HGn
Qn
h Gho
ôp
HÉn
°Un
h Gho
ôp
Ñr
°UGn
h
’yu siper ediniz.
sonra da, medenî-i bittab olduğundan, ebna-i cinsinin
hukukunu muhafazaya ve hakkını onlar içinde aramaya
HaşİYe:
Adaletin tevziinde adalet olmazsa, zulüm görünür. Bir hatır için
bin hatır kırılmaz. Şiddet ayrı, hamiyet ayrıdır. Bir hodpesent hakkı ilti-
zam etse, çokları haksızlığa sevk eder, belki mecbur eder.
aculiyet:
acelecilik, sabırsızlık.
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
Âl-i imran:
Kur’ân-ı Kerîm’in 3. su-
resi. Medine’de nazil olmuştur. 200
ayettir.
bahusus:
özellikle.
düşman-i şedit:
şiddetli düşman.
ebna-i cins:
kendi sülâlesinden
olanlar, aynı cinsten olanlar.
evvel:
önce.
faaliyet:
hareket.
hak:
doğru.
hakikat:
gerçek.
hamiyet:
millî hislerle gayret.
haşiye:
dipnot.
hayat:
yaşayış, yaşama.
himmet:
yardım, ihsan, lütuf.
hizmet:
bir uğurda bir işin yapıl-
ması için çalışma.
hodpesent:
yalnız kendini beğe-
nen, gururlu.
hukuk:
haklar.
hücum:
saldırma.
iktisadî:
daha elverişli, daha kârlı,
daha ucuz, ekonomik.
ilel-i müteselsile:
birbirine bağlı
olan sebepler.
iltizam etmek:
kendisi için gerekli
görmek, kendi için lüzumlu say-
mak, kendi üzerine almak.
inkılâp:
bir hâlden diğer bir hâle
geçme.
istibdat:
kanuna ve nizama tâbi
olmayan, keyfî, baskıcı yönetim;
zulüm ve tahakküm.
istihsan:
beğenme, güzel bulma.
istimal etmek:
kullanmak.
ittihat Terakki:
bir siyasî parti.
kuvve-i maneviye:
manevî kuv-
vet, moral.
lâkin:
fakat.
maarifî:
eğitim öğretimle ilgili.
matiyye:
binek.
me’mul:
umulan, ümit edilen.
mecbur:
zorlanmış, icbar görmüş.
medenî-i bittab:
yaratılış itibarıyla
medenî olan.
meylü’t-tefevvuk:
üstün gelme
arzusu.
muhafaza:
koruma.
muteriz:
itiraz eden, karşı çıkan.
mübareze-i hayat:
hayat müca-
delesi, kavgası.
müşevveş:
düzensiz, karmakarı-
şık.
müzahemet:
çekişme.
nedamet:
pişmanlık.
rast gelmek:
karşılaşmak.
rey:
görüş, fikir, düşünce, hüküm;
oy.
sabır:
zorluklara dayanma gücü.
sevk etmek:
önüne katıp sürmek,
yöneltmek.
siper:
sığınma aracı.
siyasiyyun:
politikacılar, siya-
set adamları, diplomatlar.
sual:
soru.
şarkî:
doğudaki.
şefkat:
acıma.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek
ve heves.
şiddet:
sertlik, katılık, peklik.
şube:
bölüm.
takdir:
değer biçme.
tebrik etmek:
kutlamak.
terettüp:
sıralanma, gerekme,
netice olarak çıkma, zuhura
gelme, belirli sebeplerin belirli
neticeler vermesi.
tevzi:
dağıtma, herkese payını
verme.
vakit:
zaman.
vilâyet:
il.
yeis:
ümitsizlik, elem, keder.
zaptetmek:
idaresi altına al-
ma, kendine mal etme.
zindan-i atalet:
tembellik iş-
sizlik hapishanesi.
zulüm:
haksızlık, eziyet.
m
ünazaraT
| 298 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Ümidinizi kesmeyiniz. (Zümer Suresi: 53.)
2.
Allah için olunuz.
3.
Sabırlı olun; sabır yarışında düşmanlarınızı geride bırakın. (Âl-i İmran Suresi, 200.)