Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 293

ikincisi
: zekâttır. zira, biz hem Hanefî, hem Şafiîyiz.
Bir zamandan sonra o Medresetüzzehra, İslâmiyet’e ve
insaniyete göstereceği hizmetle, şüphesiz bir kısım zekâ-
tı bilistihkak kendine münhasır edecektir. Bahusus, zekâ-
tın zekâtı da olsa kâfidir.
üçüncüsü
: Şu medrese, neşredeceği semeratla, ta-
mim edeceği ziya ile, İslâmiyet’e edeceği hizmetle ukul
yanında en âlâ bir mektep olduğu gibi; kulûb yanında en
ekmel bir medrese, vicdanlar nazarında en mukaddes bir
zaviyeyi temsil edecektir. nasıl medrese, öyle de mek-
tep, öyle de tekke olduğundan, İslâmiyet’in ianat-ı milli-
yesi olan nüzur ve sadâkat, kısmen ona teveccüh ede-
cektir.
dördüncüsü
: Mezkûr tebadül için dârülmuallimîn ile
imtizaç ettiğinden, dârülmuallimînin varidatı bir derece
tevsi ile muvakkaten ve ariyeten –eğer mümkün ise– ve-
rilse, bir zaman sonra istiğna edecek, o ariyeyi iade ede-
cektir.
Sual:
“Bunun semeratı nedir ki, on, belki elli beş se-
neden beri bağırıyorsun.”
Cevap:
İcmali,
(HaşİYe)
kürd ve türk ulemasının istik-
balini temin; ve maarifi, kürdistan’a medrese kapısıyla
insaniyet:
insanlık.
istiğna etmek:
var olanla yetin-
mek, aza kanaat etmek, eldekini
yeter bulmak.
istikbal:
gelecek.
kâfi:
yeterli.
kulûb:
kalbler.
kürdistan:
Osmanlı devleti zama-
nında bir coğrafî bölge adı.
maarif:
eğitim öğretim, ilim.
mebahis:
bahis olunan, konuşulan
konular.
medrese:
ders okutulan yer.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda yapılmasını idare-
cilere teklif ettiği, fen ilimleriyle
din ilimlerinin birlikte okunacağı
üniversite.
mektep:
eğitim ve öğretim kuru-
luşu.
mesele:
konu, sorun.
mezkûr:
adı geçen.
mukaddes:
takdis edilmiş, kutsal,
aziz, temiz.
muvakkaten:
geçici olarak.
mümkün:
imkân dâhilinde.
münhasır:
yalnız bir şeye veya
kimseye ait olan, mahsus olan.
nazar:
bakış, görüş.
neşretmek:
yaymak.
nüzur:
adaklar, adamalar.
sadâkat:
sadakalar.
semerat:
meyveler, neticeler.
sual:
soru.
suret:
biçim, şekil.
Şafiî:
Şafiî mezhebinden olan kim-
se.
tamim etmek:
umumîleştirmek,
herkese duyurmak.
tebadül:
birbirinin yerini tutma,
karşılıklı değişme.
tekke:
tarikat evi.
temin etmek:
sağlamak.
temsil etmek:
kıyaslayarak ben-
zetme.
teveccüh etmek:
yönelmek.
tevsi:
genişletme, genişletilme.
ukul:
akıllar.
ulema:
âlimler, bilginler.
umumen:
bütün olarak.
varidatı:
gelirler.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şer-
den ayırt etmeye yardımcı olan.
zaviye:
tekke.
zira:
çünkü.
ziya:
ışık.
ahaliye:
halk.
âlâ:
üstün, yüce, çok yüksek,
kıymetli.
ariye:
bir malı bağış yapmak-
sızın faydalanması için başka-
sına verme.
bahusus:
özellikle.
bilistihkak:
lâyıkıyla, liyakati
olarak, hakkıyla, hak ederek.
dair:
alâkalı, ilgili.
dârülmuallimîn:
öğretmen
okulu.
ekmel:
daha en, pek kâmil,
mükemmel ve kusursuz olan,
en uygun, en olgun, en eksik-
siz.
hakikat:
gerçek.
Hanefî:
İmam-ı Azam Ebu Ha-
nife’nin mezhebinden olan.
haşiye:
dipnot.
hizmet:
bir uğurda bir işin ya-
pılması için çalışma.
hürriyet:
1908 de II. Meşruti-
yetin ilânı ile birlikte gerçekle-
şen yeni sistemin halk arasın-
daki adı.
iade etmek:
geri vermek.
ianat-i milliye:
milletten yar-
dım için toplanan paralar, yar-
dım paraları.
icmal:
kısaltma, özetleme, ay-
rıntılarına girmeme.
imtizaç etmek:
kaynaşmak,
uygun ve mutabık olmak,
mezcolmak, uyuşmak, iyi ge-
çinmek.
HaşİYe:
Şu Medresetüzzehra’ya dair mebahisi, hürriyetin üçüncü sene-
sinde nutuk suretiyle Bitlis’te, Van’da, diyarbekir’de, daha birçok yerler-
de ahaliye ders verdim. Umumen dediler: “Hakikattir, hem mümkün-
dür.” demek diyebilirim ki, ben bu meselede onların tercümanıyım.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 293 |
m
ünazaraT
1.
Şüphesiz bu, asırlarca öğrenilip alışılan ve sürüp gelen bir âdettir.
1...,283,284,285,286,287,288,289,290,291,292 294,295,296,297,298,299,300,301,302,303,...790
Powered by FlippingBook